Tarih, bize hemen bütün büyük dinlerde bir tür mezhepleşme ve cemaatleşme olgusunun varlığını, hiçbir evrensel dinin bu genel ilkenin dışında kalmadığını ve bir dine bağlı fertler arasındaki ayrılık ve ihtilafların da çoğu zaman o dinin Peygamberinin vefatından sonra ortaya çıktığını göstermektedir.
Bütün evrensel dinler yayıldıkları geniş çoğrafyada farklı eski medeniyetler, dinler ve inançlarla karşılaşır ve bu
karşılaşma başlangıçta bir çatışmayı ve ardından bir uzlaşmayı beraberinde getirmiştir. Dinlerin yayılması ve sürekliliği, mevcut medeniyetlerle yüzleşmesi, yeni bir medeniyet kurması ve sosyal değişmeler karşısındaki tepkisi, mezhepler/tarikatlar kanalıyla oluşmuştur. Diğer taraftan hemen bütün mezhep ve tarikatlar yayıldıkları alanlarda miras aldıkları eski inançları da bünyelerine eklemek suretiyle bölgeye intibak etmişlerdir.
Hz. Muhammed'in sağlığında mezhebi veya tasavvufi bir oluşmadan söz etmek doğru olmaz. Ancak, Onun çevresinde, mesnevi şahsiyetinin de etkisiyle, kendi doğallığı içerisinde oluşan bir cemaattan bahsetmek mümkündür.
Türkler çok erken dönemlerde İslam dinini kabul etmişler ve bu hadise Türk ve Dünya tarihinin önemli olaylarından birisi olmuştur. Zira Türkler, Müslüman milletler içerisinde kısa zamanda devletlerini kurmuş, İslam dininin en kuvvetli savunucuları ve İslam medeniyetinin en büyük temsilcileri olmuşlardır. Türkler, özellikle Anadolu'da Müslümanlara gayrimüslimleri bir arada, karşılıklı güven ve saygıya dayalı bir anlayışla asırlarca yönetmişlerdir.
Anadolu, tarihin çok erken dönemlerinden itibaren çeşitli devletlere ve medeniyetlere beşiklik etmiş önemli bir
coğrafyadır. Bu bağlamda Sivas şehri, pek çok açıdan yolların kesiştiği bir konumda bulunmuş ve onun bu konumu, siyasi, ticari ve ekonomik açıdan olduğu kadar, inanç, düşünce ve fikir hareketlilikleri açısından da önem arz etmiştir.
Anadolu'daki hakimiyet mücadeleleri genelde Sivas ve civarında yaşanmıştır. Bölge önemli savaşlara sahne olmuş,
şehir bazı beylik ve devletlere başkentlik yapmıştır. Bu bağlamda, Sivas'ın Osmanlı dönemindeki konumunda
Safeviye Tarikatı ve Safeviler Devleti önemli bir yer tutmuştur. Başlangıçta yalın bir tarikat olarak Erdebil'den Anadolu'ya yayılan bu tarikat, zamanla siyasi-mezhebi bir nitelik kazanmış ve gerek Osmanlı toplumunda ve gerekse günümüz toplum yapısında derin etkiler bırakmıştır.
(Tanıtım Bülteninden)
Kullanıcı Yorumları