Bu kitap, Anadolunun zamanda yolculuğundan küçücük bir damladır. Bu yolculuğa çıkma gerekçesi olan, Sivasta eski bir kilisenin keşiş çilehanesinden çıkartılarak İstanbula, oradan Amsterdama, Londraya ve Parise giden, deri bir yazma. Ve bu deri yazmada yazanları uygulamak için Anadoluya doğru yola çıkan bir grup insan. Günümüzden başlayıp MS 37 ile 40% yani Romanın gelmiş geçmiş en renkli ya da kimilerine göre en deli İmparatoru olan Caligulalı yıllarda Efes, İzmir, Bergama, Akhisar, Salihli, Alaşehir ve Denizli üçgenine yapılan ve bu üçgenin ortasındaki Kıyamet Tepesinde sona eren yedi kişinin yaptığı macera dolu bir yolculuk. Anadolunun dışında kurulmuş hemen hemen bütün uygarlıklar ki, aklımıza gelen birkaç tanesini sıralayacak olursak; Mısır uygarlığı, Mezopotamya uygarlığı veya Kelt uygarlığı ya da Maya, Aztek, İnka gibi uygarlıklar, sihirsel, dinsel, düşünsel ve sosyal alanlarda birer yerel uygarlıklar olarak kalmışlar, kabuklarını kıramamışlardır. Ama Anadolu uygarlığı, tüm bu uygarlıklardan farklı olarak bir ocak uygarlığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani, Anadolu uygarlığından çıkan tüm fikirler dünyanın dört bir yanına yayılarak diğer uygarlıkları sihirsel, dinsel, düşünsel ve sosyal alanlarda köklü değişikliklere uğratmıştır. Bu kitabı bitirdikten sonra şairin şu sözleri kulaklarımda çınladı; “ deşikler vermişim Nuha salıncaklar, hamaklar. Havva Anan dünkü çocuk sayılır, Anadolu yum ben, tanıyor musun Şair çok haklıydı, Anadolu uygarlığının yanında Adem Babada, Havva Anada dünkü çocuk kalıyorlar.
Kullanıcı Yorumları