âşık edebiyatının en önemli problemlerinden birisi ikincil sözlü kültürün zayıflığı veya âşıklara ait “söz”lerin yazıya aktarılmasında kimi sorunların yaşanmasıdır. Hatta âşıkların sadece sözleri değil hayatlarıyla ilgili de inanılan/anlatılan hikâyelerin varlığı ve bu hikâyelerin ne kadar gerçek olduğu tartışmaları hala sürüp gitmektedir. öcal Oğuz Sözel Belleğin Tarihe Tanıklığı ve âşıkların İnanılan Biyografileri başlıklı yazısında bu konuya dikkat çekmiş ve bir takım yeni öneriler sunmuştur. Yine de hangi şiirin hangi âşığa ait olduğu veya hikâyelerde geçen şiirlerin aidiyeti tam olarak çözümlenmemiş birer sorun olarak karşımızdadır. Kimi zaman Fin Yöntemi ile ur-forma ulaşma veya Performans Teori ile her metni esas olarak değerlendirme çabaları da sürüp gitmektedir. Bu yüzden içinde yaşadığımız dönemin sanatçılarının kayıt altına alınması oldukça önemlidir.
Kimi zaman okur-yazar olmayışları, Hak âşığı kavramına halel gelir düşüncesi, irticalen zaten söylüyor olabilmeleri, ikincil sözlü kültür olarak çıraklarını kullanmaları, yazıya geçirilince müzikten ve bağlamdan kopuyor olmak gibi endişelerle âşıklar şiirlerini yazıya geçirmekte tereddüt etmişlerdir. Hele hele özkul çobanoğlu'nun âşık Tarzı Edebiyat Geleneği ve İstanbul adlı çalışmasında belirttiği gibi cönk ve mecmualarda kayıt tutanların herzegu veya geveze dedikleri kimselerin şiirlerini yazıya geçirmeğe değer dahi bulmamaları daha ciddi problemlerin doğmasına neden olmuştur. Bu açılardan bakıldığında akademik çevrenin en azından kendi dönemlerindeki âşıkları mutlaka kayıt altına almaları gerekmektedir. Son yıllarda ülkemizde bu türden oldukça fazla eserin yayımlandığını görmek memnuniyet vericidir.
Kullanıcı Yorumları