Ali Asker müziğin önem taşıdığı bir coğrafyada, Dersim'de doğmuş ve büyümüştür. 1938 Dersim katliamına yönelik anlatılardan kulağında kalan, onun belirli bir maduniyet içinden geldiğini ve bu maduniyetin onun bilincinde yer edindiğini ortaya koymaktadır. İlk önemli sahne deneyimi, dönemin büyük âşıklarından âşık Mahzuni Şerif'in desteğiyle gerçekleşmiştir. Daha sonra Mahzuni ile kısa bir Doğu turnesine çıkarak usta-çırak ilişkisi ile âşıklık geleneğine adımını atmıştır.
12 Eylül sürecine kadar Devrimci-Yol pratiğinin önemli aktivistlerinden biri olmuş, müziğini bu pratiğin örgütlenme aracı olarak etkin bir biçimde kullanmıştır. Bu süreçte daha çok ozan-âşık geleneğinin içerisinden ürünler vermiştir.
12 Eylül ile birlikte kardeşini işkencede kaybetmesinin ve kendisinin de ağır işkenceler görmesinin ardından yurt dışına yerleşmiştir. Müzik hayatının ikinci evresi olarak tanımlayabileceğimiz “Sürgün” döneminde, Türkiye'deki siyasal mücadeleyi desteklemeye çalışmıştır. özellikle hapishanelerde yaşanan işkenceleri ve ülke genelinde yaşanan insan hakları ihlallerini müziğinde gündeme getirerek etkin bir mücadele içine girmiştir. Bu süreçte bestelerine devam etmiş fakat âşıklık geleneğinden uzaklaşmıştır. Artık daha çok protest müziğin içinden değerlendirilebilecek bir tarza ulaştığı görülmüştür.
Müziğinin üçüncü evresi 2000'li yıllarla birlikte başlatılabilir. Bu dönemde de genel olarak hem Türkiye'deki hem yurt dışındaki gündeme bağımlı olarak daha politik içerikli türkülerin yerini sürgünlüğün getirdiği özlem, acı, sevda dolu türküler almıştır. Bu süreçte, değişen yaşam koşullarına göre şekillenen bir yaşam algısından söz etmek mümkündür. Adaletsizliğe, eşitsizliğe, sömürüye karşı kişisel tavrında bir değişiklik olmasa da bu çelişkilerin müzik ile ifade ediliş biçiminde farklılıklar göze çarpmaktadır.
- Selçuk Duran
Kullanıcı Yorumları