Evlenmeden önce: “Yalnızlık Allah'a mahsustur.“ “Artık başgöz etme zamanı geldi.“ “Bir de başını bağlasak...“ “İki gönül bir olunca samanlık seyran olur.“
Evlendikten sonra: “Bebek geliyor mu“ “Torun sevme zamanımız geldi geçiyor.“ “ çocuğu olmuyor derler sonra...“
Hiç de yabancı olmayan sözler değil mi Eğitim sürecini tamamlamış, askerlik görevini de yerine getirmiş delikanlılar; mesleğini eline almış, çeyizini de hazırlamış genç kızlar için gayet sosyal görünen evlenme eylemine toplumsal normlar çerçevesinde bir nevi dayatma sanki.
Farklı düşüneni ve aykırı olanı dışlayan bir sosyal baskı hissederiz üzerimizde. Belki de hazır değiliz evlenmeye ama ne mümkün! Birazcık makul zamanı geçirince “Evde kaldı“ dedikoduları alır başını gider.
Aslında evlilik, doğru seçim yapılmışsa eğer yaşamımıza değer katan bir kurumdur. O güne değin sadece kendinden sorumlu bir bireyken karşı cinsle birlikte yaşamayı öğreten okuldur. Hayatı paylaşma arzusunun yoğunluğunu duygularımız belirler. Bu isteği sevgi, tutkunun yoğunluk derecesine göre de “Aşk“ diye adlandırırız. önceliğinde “Aşk olsun“ isteriz. Bu duygunun yeterliliğini sınamadan, yeteri kadar tanımadan alırız evlilik kararını. Sonradan anlarız hayal ettiğimiz kişiyle evlendiğimiz kişinin farkını. Yani kısaca evlenince tanır, tanışırız. İşte o zaman “Aşk Olsun Evlilik“ deriz.
Yazar bu bağlamda genç okurlarına yol gösteriyor, ışık tutuyor. Elbette aşk olmalı ama yanında neler de olmalı, hiç düşünmediyseniz hemen sayfaları çevirebilirsiniz.
(Tanıtım Bülteninden)
Kullanıcı Yorumları