"Göç" gibi sosyal bir hadisenin edebiyatta en azından tematik anlamda yer almaması düşünülemezdi. Bu bağlamda, insanlığın ilk sözlü edebî ürünlerinden günümüze değin "göç" olgusunun izdüşümleri edebî üretime yansımış, sözlü dönemlerin "göç destanları"ndan günümüzün "Göçmen Edebiyatı" olarak adlandırılan kavramına kadar, edebiyatın "göç" olgusunu hem tema/izlek belirlerken hem de retorik oluşturmada bir malzeme olarak kullandığı görülmektedir. Bu noktada kritik soru, edebiyat-göç arasındaki ilişkinin araç mı yoksa amaç mı olduğudur. Edebiyatçıların kimi zaman göçü edebî üretimine taşıdığı ve ondan yararlandığı, kimi zaman da "göç"ün, göçmen kökenli temsilciler aracılığıyla kendisine müstakil bir edebiyat ortamı oluşturduğu anlaşılmaktadır. Gelinen aşamada edebiyat ve göç arasındaki bu çift yönlü ilişkinin daha belirgin bir hâl aldığı kuşkusuzdur. Bu çalışmada, Türk edebiyatı özelinde -aralarında sıkı bir bağ bulunduğu açık olan- edebiyat-göç ilişkisinin boyutları ve iki olgunun kesiştiği noktada, birbirlerinden nasıl yararlandıkları tarihsel ve sosyolojik yöntemle ve Balkan Türkleri özelinde ele alınmıştır. Söz konusu edebiyatın adlandırılması ve kapsam alanına dair tespitler ise çeşitli göçmen edebiyatlarının bütüncül bir yaklaşımla karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi sonucu elde edilmiştir.
Kullanıcı Yorumları