Zikir, anma-hatırlama ve insanın hayatı duyarak yaşaması ya da varlığın koridorlarında gezerken hemen her nesneden Allah'a ait bir mesaj alması demektir. Dil, beden ve vicdanla yerine getirilen bir vazife ve kulluk borcu olan zikir o kadar geniş olmalıdır ki, kalb ve diğer azalar zikrettiği gibi insanın hal ve tavırları da zikirden nasibini almalı ve onu görenlere de bir manâda zikir vesilesi olmalıdır.
Bu kadar kapsamlı ve önemli olan zikrin ana unsurlarından birisi de tesbihtir. Tesbih, Allah'ı her arızadan, şaibeden, eksiklikten tenzih etmektir. Kur'ân'ın ifadesiyle bütün varlık, kendi özel dili ile sürekli O'nu anar, O'nu hatırlar. İnsan da kâinatı oluşturan varlıkların bu fıtri tespih korosuna iradesiyle katılarak Rabbini en güzel isimleri ile tesbih eder.
“Bütün Varlığın Zikir Halkası Tesbihât“ kitabında, genel olarak tesbih kavramı ve farz namazlardan sonra yapılan tesbihât anlatılıyor.
Kalp ve ruhun gıdası olan tesbih bir yönüyle duadır. Duanın kabule en yakın olduğu zaman dilimi ise farz namazlarının hemen ardındaki zamandır. Kul, “Allahuekber“ diyerek masivâ ile irtibatını kesmiş, okuduklarıyla marifet ufkuna yükselmiş, secdeleriyle Rabbine en yakın yere ulaşmış, duygu yüklü bir ruh atmosferine girmiş ve nefis henüz günah işlemeye fırsat bulamamıştır. Bu durumda yapılacak en güzel şey duaya sarılmak ve Rabbimizi tesbih etmektir.
(Tanıtım Bülteninden)
Kullanıcı Yorumları