Elinizde tuttuğunuz “Cinsiyet, Irk ve Sınıf“ adlı kitap, çalışmalarımızda kullanacağımız müşterek kavramsal sözlüğümüze politik bir boyut getirir. Bu kavram, sosyal ilişki biçimlerinin şekillenmesinde muazzam rok oynayan sosyal hareketlere -tek tek veya birlikte- kamuoyunun dikkatini çeker. Gerçekten, Cinsiyet, Irk ve Sınıf derslerinin 80'lerde ortaya çıkışını, 1950'lerin aksine, 1960'lar sonrasındaki sosyal hareket kavramını değerlendirmeden anlamak olanaksızdır. Feminist hareketin yükselişi, ırksal eşitlik hareketleri, 1960'larda gelişen sol görüş olmasaydı, ne bu tip dersler, ne de bu kitap var olacaktı.
2005 yılındaki Cinsiyet, Irk ve Sınıf çalışmaları, kimlik hareketinin çok daha geniş bir yapıya kavuşmasına olanak sağladı. 1980'ler ve 1990'lar boyunca, postmodern ve post-yapısalcı bakış açılarının daha etkin hale gelmesiyle “parçalanmış kimlikler“ ya da “kaybedilmiş benlik“ gibi terimlere atıfta bulunan yazılar yazılmaya başlandı. Artık, bilge insanlar ya da aktivistler tarafından, tek bir kimliğin asli olduğuna değil, bir kişinin, birbiriyle son derece karmaşık şekilde etkileşim halinde bulunan sayısız nitelikleri ve boyutları yaşadığına inanılıyordu. yani, cinsiyet ayrımcılığına maruz kalan bir -kişi, aynı zamanda ırk, etnik kimlik, sınıf, yaş, milliyet boyutları, bunun yanı sıra günlük yaşantısında yer alan ebeveyn, kuzen, arkadaş ve benzerlerinden de etkilenmektedir. Politik bağları yalnızca tek bir kimlik bazında oluşturmak basite indirgemektir ya da imkansızdır.
(Arka Kapak)
Kullanıcı Yorumları