Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) “Allah'a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun.“ buyurur ve konuşma âdâbı adına bize önemli bir ders verir. Konuştuğunda ağzından inci taneleri gibi sözler dökülen Resûlullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kelimelerini bir kuyumcu hassasiyetinde kullanmış ve hiçbir zaman söz israfı sayılabilecek bir kelâm sarf etmemiştir.
Kâmil müminin mühim bir özelliği sükûtunun tefekkür, kelâmının da hikmet olmasıdır. Rabbimizin bizlere emaneten vermiş olduğu her nimeti olduğu gibi beyan ve nutuk nimetini de O'nun yolunda kullanmayı bilmeli, bu müstesna istidadı küfür, yalan, nifak, gıybet, dedikodu, söz taşıma vs kötü işlerde istihdam etmekten uzak durmalıyız.
Atalarımız dilin insan gönlünde yaptığı kalıcı menfi tesiri “Kılıç yarası iyileşir, ancak dil yarası iyileşmez“ sözleriyle ifade etmişlerdir. Ancak asıl yara dilini gıybette kullanana aittir. Bu öyle iyileşmez bir yaradır ki, ahirette dahi acı çektirecektir. Yaydan fırlayan okun, namludan çıkan kurşunun geri dönmesi mümkün olmadığı gibi ağızdan çıkan sözün de dönüşü yoktur. Eğer insan ahiret hesabına taşıyamayacağı yüklerin, ödeyemeyeceği hesapların altına girmek istemiyorsa öncelikle diline sahip çıkmalıdır.
Öz doğru olmayınca, söz de doğru olmaz. Kalp dilin aynası olduğu gibi dil de kalbin aynasıdır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu münasabeti şu veciz cümlesiyle özetler: “Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.“
Kullanıcı Yorumları