Wittgenstein'ın ikinci dönem felsefesinden hareketle, dilsel ifadelerin anlamının nesne, durum, olgu ve olaylara atıfla değil, dilin kullanım bağlamında ortaya çıktığını iddia edenler olmuştur. Bu yaklaşımın, özellikle din ve din dili açısından önemli ve olumsuz sonuçları vardır. Bu anlayışta, din dili kendi ölçütleri ve değer yargıları olan belli bir yaşam biçiminin ifadesi olarak takdim edilmiştir. Kısaca, burada bir dil oyunu oynanmaktadır ve bu dil kapalı bir dildir. Dil felsefesi açısından önemli bir çıkış olan bu anlayış, dini söylemin kendine özgü kuralları olan bir dil oyunu olduğu kanununu özellikle vurgulamıştır. öyle ki, dindar bazı teolog ve düşünürler arasında bile bu yaklaşımı benimseyenler çıkmış, dışarıdan gelecek eleştri ve tenkitlerden böylece kurtulacaklarını düşünmüşlerdir. Bu noktada, din bağımsız bir dil oyunu olarak kabul edildiği için, dinin dışarıdan eleştirilemeyeceği ve korunaklı bir sığınağa sahip olacağı düşünülmüştür. Ama bu durumun da, Wittgenstein'in birinci döneminde savunduğu görüşlerin tam tersi bir noktadan, din açısından olumsuz sonuçları olmuştur. Zira din, dil oyunları kuramıyla, makul ve meşru zeminini yitirmekle karşı karşıya kalmıştır. Sonuç olarak, bu durumun dini ifade ve kavramların içinin boşalmasına ve hakikat ve gerçekle bağının kopmasına sebep olduğu fark edilmiştir. Bu eser, din dilini kapalı bir dil olarak görmenin doğurduğu sıkıntı ve sorunları göz önünde bulunduran, felsefi ve teolojik kültürün gelişmesine katkı amaçlı yapılmış özlü bir çalışmadır.
Kullanıcı Yorumları