“Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.”
- Lev Tolstoy
Tolstoy'un Savaş ve Barış ve Anna Karenina'dan sonra yetmiş bir yaşındayken kaleme aldığı romanı Diriliş, insanlık ve edebiyat tarihine bırakılmış büyük bir mirastır.
Tolstoy, insanın hayatta karşılaşabileceği tüm zorluklara rağmen, sevginin her şeyin ilacı olduğunu savunmaktan vazgeçmedi. Her ne yaşanırsa yaşansın, insanın vicdanının sesine kulak vererek, içindeki iyiliği “yeniden” diriltebileceğine inanmayı ve bu inançtan bir başyapıt yaratmayı başardı.
Diriliş, kaçtığımız, üstüne toprak attığımız ya da bir yerlerde yollarımızı ayırdığımız vicdanımızın sesiyle bizi yeniden buluşturacak ve samimi diliyle hepimize, doğruyu yapmak için hiçbir zaman geç olmadığı mesajını aşılayabilecek kadar güçlü bir psikolojik etkiye sahip. Bundan da öte Tolstoy, tüm bu psikolojik roman havası içinde Rusya'nın yargı sistemindeki çürümüşlükleri, dünyanın her yerinde karşımıza çıkabilecek kadar tanıdık gelen toplumsal adaletsizlikleri, Kilise'nin yanlışlarını ve olayların geçtiği zaman olan 19. yüzyıl sonlarındaki Rusya'nın sosyal hayatının panoramik resmini, âdeta zihinlerimize cümleleriyle çizerek, gerçekçi kalemine saygımızı bir kez daha arttırıyor.
Bu başyapıtı, Nesrin Altınova çevirisinden okumaksa kitabın edebi derinliğinin hafızalarımızda silinmeyecek bir yer etmesini sağlıyor.
Kullanıcı Yorumları