“Elbisesini değiştirip koyu renk ve daha basit giysiler giyen hekim, elinde alet sandığı, büyük bir cesaretle genç adamların arkasından şehrin bir varoşuna doğru yürüyordu. En kuytu mahallelerden birinde terkedilmiş, yarısı yıkılmış, derme çatma bir külübe geçici olarak tutulmuştu. Kamari'nin aynı adamları eski tahtalardan uzun bir masa hazırlamışlar, yeri de sazdan kalın bir tabakayla örtmüşlerdi. Zayıf ve kırış kırış yüzlü, orta yaşlardaki bir erkeğin masaya yatırılmış cesedi hekimin öğrencilerini sakalından dökülen topraklar kısa bir süre de olsa mezarda kaldığına işaret ediyordu.
Ben bu fukarayı görmüştüm, diye fısıldadı öğrencilerden birisi.
Hüseyin, hani senin anlattığın hastalık var ya, onun hastalığı da öyleydi işte... Şişkin bir karın, sağ kasığında şiddetli bir sancı, ateş... ölmeden çok acı çekti. Komşuları beni çağırdı, ama bir şey yapamadım.
Zavallı daha bir gün önce ölmesine rağmen, kekremsi ve hoş olmayan bir koku ayrışmaya başlayan vucudundan odaya yayıldı. öğrencilerden biri burnunu tutarak başını çevirdi. Hüseyin'i de bir tiksinti duygusu kaplamıştı, ama Kamari'nin sakin ve dikkatini yoğunlaştırmış yüzüne bakınca kendisine hakim oldu.
Hekim, karın boşluğunu inçe bir bıçakla keserek açtı. Hareketlerindeki rahatlığa bakınca, Hüseyin onun insan anatomisini ilk kez incelemediniği hemen anladı. Bu düşünce yerini çabıcak önüne bilinmeyenler açılan bir araştırmacının canlı ilgisine bıraktı.“
(Arka Kapak)
Kullanıcı Yorumları