İmgelerden örülü bir yaşamı sürdüğümüz, bilinen en büyük gerçeklerdendir; Jung'un ruhbilim yaklaşımı da temel olarak bu imgeler bütünüdür.
Sinema için, 'ruhbilimsel bir araçtır' ifadesini rahatlıkla kullanmak mümkündür; beyaz perde, izleyicinin hareketsizliği ve karanlıkta oluşu sebebiyle yoğun bir ses etkinliğini de katarak görüntüye odaklanmamızı sağlayıp, izdüşümlerin ruhbilimsel bir süreç oluşturmasına yol açar. Bir anlamda seçtiğimiz filmde yansıyan bizim ruhsal portremiz ile ilintilidir.
Görüntülerin insanda ruhsal yansımalar oluşturduğunu bilen Jung, bu anlamda hastalarına resimler yaptırırdı. O'na göre: “Görüntü, tümüyle ruhbilimsel bir durumun sıkıştırılıp, küçültülmüş anlatımıdır“.
Sonuç olarak, sinema imgelerle ilintilidir, imgeler ise ruhbilimsel önem taşır. Film kuramı, tarihi boyunca ruhsal çözümlemeden yararlanagelmiştir ve bu kitap birincil olarak bu iki noktanın arasındaki ilişkileri ortaya koyar.
Yazar eserinde, Jung ile film kuramını buluşturmak, film çözümlemesine yeni bir bakış getirmek, filmleri kültürel ve ruhbilimsel açılardan yeniden konumlandırmak ve filmin yapısına bu anlamlarda bakmamız noktalarından hareketle önemli bir göstergebilimsel çözümleme örneği sunuyor.
Kullanıcı Yorumları