Bize... hepimize olan ilk ilâhi hitabın, 'Oku' olduğunu bilmeyen yoktur; eşyanın yüzünde sırma sırma işlenmiş nakışları, her karesi ilâhi tecelliyi hatırlatan ibret dolu bakışları ve her şeyin kendine mahsus eda ile yaptığı yakarışları.. nebatı, mematı ve hayatı okuma..! Bu dili kavrayıp okuma becerisini gösteremeyenler için tercüman olarak gönderilen İlâhi Kelâm'ın derinliklerine nüfuz ederek daha net ve daha belirgin okuma.. okuduklarını anlama.. anladıklarını hayata taşıma ve ulaşabildiği kadar herkese bunları okutma..! Bir yönüyle insanın, en güzel kıvamda yaratılıp dünyaya gönderilişindeki en büyük hedef de bu değil mi?
'Eşya zıddıyla bilinir.' derler ya, okuduklarımız veya okumamız gerekenler arasında öyle zıtlıklar var ki, anlayıp onları gündelik hayatımıza rehber kıldığımızda, günümüzün daha aydın, geleceğimizin de daha bir huzurlu olacağı kuşkusuz. Gece ile gündüzü okuma.. karanlıkla aydınlığı anlamaya çalışma, soğukla sıcaklığın hikmetlerini kavrama yarışına girme..!
Sahi, neden güneşin ışınlarını gören buzlarda bir telâş başlar.. niye feri kesilir, gevşer ve tabiatını değiştirmek zorunda hisseder.. Su olur ve akıp gider..? Güneşten gelen ısı ve ışığın gücü nispetinde bir zamanlama ve değişim değil midir bu.!?
Şafağın aydınlığını gören gecenin zifiri karanlığı niye telâşa kapılır ve 'yol göründü' deyip bohçasını toplama yarışına girer..?
Dîde-i huffaş, ziyadan niye rencide olur..?
Gürül gürül yanan soba, niye toplar etrafına üşüyenleri..?
Kar-kış, soğuk ve şiddetin kol gezdiği zifiri karanlık gecelerde ayazda kalmak ne korkunç..!
Öyleyse küfrün karanlık ve ufuksuzluğunda kalanları düşünüp daha bir dikkatle okumadır hepimizden beklenen..!
Rengârenk güllerden oluşan bukette, dikenlerin gölgede kalıp bir tek gül yaprağının bile zedelenmemesi dileğiyle...
Kullanıcı Yorumları