Heveskuşu'ndaki öyküler, kendine mühürlü kalplerin, aşkın hallerinin, tene duyulan özlemin ve yalnızlığın, yurdunda sürgün olmanın, yalancı geçmişlerin, karanlık suretlerin ve zamanın onaramadığı dertlerin izinden gider. Bu dünyaya birer mağlup olarak gelmiş ve her nasılsa tutunma becerisini gösterememiş, yenilmiş, ötekileştirilmiş insanların kendilerini arayışıdır anlatılan...
“Artık gittiğine, olmadığına, yaşadıklarımız hatıra olacağına göre seni anlatabilirim.
“Ama önce sana bir isim bulmalıyım. Benden başka kimsenin sen olduğunu bilemeyeceği, hep seni hatırlatacak ama seni unutturacak da bir isim. Esmerliğin gibi kavruk bir isim... Bana baharı da sonbaharı da anımsatacak, gölgesinde serinleyeceğim, olur da bir gün başka bir yaşamı tercih etsem de kendini unutturmayacak bir isim. Kaba ve sert bir isim değil. Birden çözülen, kendini ele veren, taşıdığı sırdan habersiz bir isim değil. Tam senin aradığın gibi bir isim arıyorum. Hep göz önünde olan ama saklanmasını da bilen. Birden bire kendini ele vermeyen, meydanı dublörlerine bırakmaktan çekinmeyen ama nasılsa ona dönüleceğini bilen, güven veren bir isim.
“Sonunda buldum sanırım.
“Süveyda...
“Bugün sensiz geçirdiğim ilk gün...
“Bugün ayrılığın ilk günü...“
(Tanıtım Yazısından)
Kullanıcı Yorumları