Yalnızlığından kurtulmak için kalabalığa katılmak istemiştir; ama öylesine sıradan bir kalabalık değil... İçerde bir grup entelektüel oturmuş Sansür Yasası'na karşı ne yapacaklarını tartışıyordur. Gözler bir anda kapıya çevrilir: ‘Sarı, kıvırcık saçları darmadağın, kahverengi gözlü, bakışları dikkatli ama ışıl ışıl, üzerinde birkaç beden büyük, beyaz bir erkek gömleği ve daracık, yeşil bir pantolon, ağzında sigarasıyla, çıplak ayaklı bir kadın'... İçerdekilerden biri, görür görmez bu davetsiz konuğa çarpılacak, yıllar sonra anılarında ‘ayakları onun kadar güzel bir kadınla hiç karşılaşmadığını' dile getirecektir.
Yalnızlığını şiirle çoğaltıyordur ‘güzel ayaklı' kadın. Gordon Bay kumsalında geçirdiği çocukluk günlerini çoğaltıyordur; sorunlarını, aşklarını, acılarını, arzularını çoğaltıyordur; ölümü çoğaltıyordur; en yakınlarının ölümünü, kendi ölümünü...
Ingrid Jonker!
Sadece ‘hayatını' değil ‘itiraflarını' da şiire dahil eden şair! Gizdökümcü şiir geleneğinin önemli, fakat kıyıda kalmış temsilcisi... Trajik yaşamı, Plath'ınkiyle benzerlik gösteriyor; şiiri de... Suçluluk duygusu, kendine acıma, cinsellik, intihar, başat erkek figürü, çocuksuluk, karşılıksız sevgi, ruhsal çözülme...
... Ve bir solukta tüketilmiş bir hayat!
Hiçliğin Tanecikleri'nde, Jonker'ın Türkçeye ilk kez çevrilen şiirleriyle birlikte, sıra dışı aşklarının sıra dışı mektuplarını, hakkında yazılanları ve fotoğraflarını da bulacaksınız.
Kullanıcı Yorumları