“ümitsizliğe düşmeyi beceremiyordu. O günü göremeyeceğini bilmesine karşın, 'özgürlük perisi'nin, kanatlarını vatanının üzerine gereceği günün geleceğine sarsılmaz bir inancı vardı, kasidelerini sadece ona düzüyordu. Oğluna şöyle diyordu: Ben bu memlekette milletin padişah, hürriyetin kanun olduğunu göremeyeceğim, fakat sen bunu mutlaka göreceksin.(...)
Taşra koşullarındaki yüksek konumuna karşın çok mütevazı bir yaşam sürdürüyordu. Oldukça sade giyiniyor, bayramlarda görevi gereği resmî, sırmalı üniformasını giymesi gerektiğinde, giyimiyle önce kendi alay ediyor, ona 'at kaşağısı' diyordu.
Konumunu kötüye kullanmıyordu. Gene eskisi gibi, kişisel çıkarını gözetmeyen bir insan olarak kaldı. Edebi çalışmalarından kazandığı bütün paranın neredeyse hepsini ta gençliğinden beri babasına veriyordu. Şimdi de eskiden olduğu gibi maaşından kalan bütün parayı, buna ihtiyacı olmadığı halde hâlâ babasına yolluyordu. Ne paraya, ne de eşyaya önem veriyordu. Evi mütevazı, neredeyse yoksul bir durumdaydı. Sevdiği, parasını harcamaya kıyabildiği tek şey kitaptı.“
(Arka Kapak)
Kullanıcı Yorumları