HMK'nın 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmesi ile hukuk dünyamız belirsiz alacak davası adıyla anılan yeni bir dava türü ile tanıştı. Ancak, bu tanışmanın bazı önemli sorunları da beraberinde getirdiğini yakından görüyoruz. Büyük beklentilerle getirildiği anlaşılan bu dava türünün beklentilere cevap vermediği de hem öğreti görüşlerinden ve hem de yargısal içtihatlardan anlaşılıyor.
İsviçre ve Alman Hukukunda “rakamlandırılmamış alacak” rakamlandırılmamış talep” şeklinde ifade edilen, öğretide de “rakamlandırılmamış alacak davası” denilmesinin daha uygun olacağı belirtilen belirsiz alacak davası, özellikle işçi alacağına ilişkin davalarda yoğun tartışmalara neden olmuş ve olmaya devam etmektedir. Tartışmalar sadece öğretide değil, Yargıtay'ın iş davalarına bakan dairleri arasında da görülmektedir. Usul hukukçuları ile iş hukukçuları arasındaki önemli anlayış ve yorum farkı gözlenmekte olup, bazen de iş hukukçularının kendi aralarında görüş farkı görülmektedir. Yargıtay'ın işçilik alacakları ile ilgili daireleri arasında da yorum farkları, benzer olaylarda farklı kararların verilmesine neden olmakta ve hukuki güvenceyi kuşkulu hale getirmektedir. Hem öğreti ve hem de uygulamada tartışmalara neden olan belirsiz alacak davasının kısmi dava ile de karıştırıldığı görülmektedir.
Bu çalışmada, belirsiz alacak davası hakkındaki genel bilgiler, uygulamanın başladığı 01.10.2011 tarihinden sonraki öğreti ve yargı görüşleri ile birlikte ele alınacak olup, özellikle de iş yargısı konusunda yaşananlar konusuna değinilecektir. Belirsiz alacak davasının iş yargısındaki yansımaları ele alınırken, öğreti görüşleri ve yargısal içtihatlarla konu zenginleştirilmeye çalışılacak ve gerektiğinde kendi yorum ve eleştirilerimizi de ihmal etmemeye çalışacağız.
Kural olarak, dava dilekçesinde talep sonucunun duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıkça yazılması gerekir. Bu husus hem HUMK'nda (m. 179/5) ve hem de HMK'nda (m. 119) yasal düzenleme olarak yerini almıştır. HMK'nda açık bir şekilde talep sonucu da dava dilekçesinde bulunması gereken hususlardan biri olarak sayılmıştır. Ancak, bu kuralın katı şekilde uygulanması bazı sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. çünkü davayı açan kişi her zaman talep sonucunu tam ve kesin olarak belirleyebilecek durumda olmayabilir. üstündağ, Alman hukukunda dava konusunun para olduğu hallerde de bunun bir rakam ile ifade edilmesinden bir dereceye kadar vazgeçilebileceğine değinmekte ve bu duruma bilhassa maddi tazminat taleplerinde rastlandığını belirtmektedir. İyimaya da tazminat davalarının yapılarında yoğun bir belirsizlik olduğunu vurgulayarak, alacağın belirsiz olması halinde kısmi dava açılmasını belirtip bunu eleştirmiş ve alacağın belirsiz olması halinde adı konulmamış belirsiz alacak davasını önermiştir. öğretide, ıslahla dava değerinin artırılması işleminin aslında gerçek manada ıslah olmadığı, “harç tamamlama işlemi” olduğu, bu nedenle de artırılan kısmın faizinin de ilk dava tarihinden başlaması gerektiğini savunan bir görüş mevcuttu. Bu görüş sahibi, haklı olarak dava dilekçesinin noter ihtarnamesinden daha etkili bir girişim olduğuna değinerek, yargı kararları ile dava dilekçesinin noter ihtarnamesinden daha etkisiz hale getirildiğini savunmaktaydı.
Hukukumuzda belirsiz alacak davası henüz düzenlenmediği zamanda, Alman ve İsviçre hukuklarında uygulaması mevcut idi. Şöyle ki, Alman hukukunda belirsiz alacak davası konusunda hiçbir düzenleme olmamasına karşın, içtihatlara dayanarak belirsiz alacak davası açılıyordu. Alman İmparatorluk Mahkemesi belirsiz alacak davasını 1879'dan beri kabul etmektedir. Haksız fiile dayanan tazminat davalarında mahkemenin karar verebilmesi için gereken dayanakların dava dilekçesinde gösterilmesini İş Yargısında Belirsiz Alacak Davası yeterli görerek, belirsiz alacak davası açabilmesini kabul etmiştir. Alman hukukunda belirsiz alacak davasının sınırlı hallerde açılması kabul edilmiş, özellikle de maddi ve manevi tazminat davalarında alacağı mahkemenin belirleyeceği ya da takdir edeceği hallerde belirsiz alacak davası açılması kabul edilmiştir.İsviçre Federal Mahkemesi de yazılı bir kural olmamasına rağmen, uzun yıllar belirsiz alacak davası açılabilmesini kabul etmiştir. Davacı dava açtığı sırada alacağını tam olarak belirleyemiyorsa, talep sonucunu tam olarak göstermeden belirsiz alacak davası açabilecektir, ancak talep sonucunda en az bir miktarı göstermek zorundadır. İsviçre Federal Usul Kanunu 01.01.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, bu kanunun 85. maddesinde belirsiz alacak davası açıkça düzenlenmiştir.
Kullanıcı Yorumları