Sahip olduğumuz en büyük nimetlerden biri olmasına rağmen, en kolay harcadığımız nimet hiç şüphesiz ki zamandır. Elinizdeki eser, kum saati misali her gün eksilmeye yüz tutan hayatımızı en iyi şekilde verimli kılmanın yolunu aydınlatan bir meşale gibidir. Bunu yaparken de hayatlarını en güzel şekilde değerlendirmiş ve bizlere yüklü bir miras bırakmış İslam âlimlerinin hayatlarından ve sözlerinden bir demet sunmaktadır. Mazimizdeki güzellikleri ortaya koyan bu çalışma, vakitlerini dolu dolu geçirme hususunda herkesi teşvik etmektedir. Eserin sahibinin yetmişten fazla çalışmasının bulunması ve çağımızın en önde gelen hadisçilerinden biri olması kitabın kıymetini daha da artırmaktadır.
Yazar Hakkında;
1917'de Suriye'nin Halep şehrinde doğan Abdülfettah Ebu Gudde Hocaefendi, ilk öğrenimini Halep'te, orta öğrenimini Hüsrev aşa Medresesi'nde tamamladı. 1948 yılında el-Ezher'in Şeria Fakültesi'ni bitirdi. EI-Ezher'in Arap Dili ve Edebiyatı Fakültesi'nde "Eğitim Metodolojisi" üzerine ihtisas yaptı. 1961 yılında Şam üniversitesi Şeria Fakültesi'nde öğretim üyeliğine başladı. 1965 yılında Suudi Arabistan Riyad Şeria Fakültesi'ne intikal etti. 1966 yılında Suriye'ye döndüğünde Baasçılar tarafından hapsedildi. Bir yıl hapiste kaldı. Şeria Fakültesi'nde on yıl profesör unvanıyla Hadis, Hadis Usûlü ve Fıkıh Usûlü dersleri verdi. öğretim üyeliği yanında Hadis, Hadis Usûlü, Kuran İlimleri, Fıkıh, Fıkıh Usûlü, Akaid, Tasawwuf, Arap Dili ve Edebiyatı, Tarih, Teracim (Bibliyografya) Eğitim ve öğretim Metodlarıyla ilgili 70'den fazla te'lif veya tahkik eseri neşretti. Uluslararası pekçok konferansa katıldı. İlmi tebliğler sundu. 16 Şubat 1997'de Riyad'da vefat etti. Allah Rahmet etsin. (Amin).
--------------------------------------
minik_gul.gif (97 bytes) ŞAHSİYETİ
Şewwal 1417,16 Şubat 1997 Pazar... Esefle, alemle, acıyla dolu bir gün... Bugün İslâm âleminde bir benzeri daha bulunmayan büyük bir âlimi, değerli bir zatı, kıymetli bir şahsiyeti kaybettik. Büyük muhaddis, fakûı, edîb, hatip, ilim, fıkir ve dâva adamı ,edeb, ahlâk ve fazilet timsali muhterem Abdülfettah Ebu Gudde Hocaefendi'yi kaybettik.
O hakikaten Peygamber vârisi olan mübarek âlimlerden biriydi. Onun şahsmda Peygamberimiz (s.a.v)'in "Alimler Peygamberlerin varisleridir" hadis-i şerifinin tecelli ettiğini görüyorduk. O Peygamber varisi bir âlimin müstesna vasıf ve hususiyetlerini taşıyordu.
Elbette Halid bin Velid gibi değerli bir sahabînin neslinden gelen bir zata yaraşan da bu idi. Allah'ın kılıcı, cesur, kahraman ve yiğit sahabinin böyle mübarek, muhterem ve mücahid torunu olacaktı. Rabbine kavuşan bu değerli âlimi, bu salih zatı, bu mübarek şahsiyeti bu duygularla rahmetle anıyor, hayatı, ilmî şahsiyeti ve eserlerini zikrederek rahmete nail olmak istiyoruz...
Mükemmel bir alim.
Günümüzde Müslüman gençlik, dört dörtlük bir İslâm âlimi görmek ve tanımak istiyor. Karşısında tarihte olduğu gibi her yönüyle mükemmel olan "hakikî âlim" görmek istiyor. Hani gençlerimiz haksız da değiller...
İslam alimi, ilim adamı olduğu kadar, dâvâ adamı olmalıdır. Araştırmacı ruha sahip olduğu gibi İslâmî yaşayışı ve takvasıyla da örnek olmalıdır. Hem tavizsiz bir şahsiyet, hem de itidal sahibi bir zat olmalıdır. Dünya ve ahiret dengesini kurabilen, ihlasli ve çalışkan, şuurlu ve cihad ruhlu, tek kelimeyle sahabe-i kiram misali olmalıdır. Zamanımızda böyle mükemmel İslâm âlimleri yok değil, ama sayılan az... Dün ülkemizde ve İslam âleminde böyle değerli âlimler çoktu, ama bugün geçmişe göre maalesef mahrumiyet içindeyiz. Akademisyenlerden, ilim adamlarından pekçoğu takva ve ihlastan mahrum... Takva erbabından pekçoğu ise ilmi araştırma va incelemelere pek değer vermemekte... İlimle takvayı birleştiren âlimlerimiz ise pek fazla değil... Muhterem M. Emin Saraç hocamızın derslerinde sık sık tekrar ettiği bir cümle vardır: "Siz talihsiz bir zamanda dünyaya geldiniz. Siz her şeyi nümûne olan hakikî âlimlere yetişemediniz. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Muhammed Zahid el-Kevserî Efendi, Ali Haydar Efendi, ömer Nasuhî Efendi, Gümülcineli Mustafa Efendi, Bekir Haki Efendi, Mahmud Sami Efendi; Ali Yekta Efendi, Fuat Efendi... ve diğerleri ne mübârek zatlardı!.:
İşte Abdülfettah Ebu Gudde Hocaefendi kendisinde ilimle takvayı birleştiren mübarek bir âlimdi. Değerli İslam Alimi Ebu'l-Hasen en-Nedvi onun hakkında: 'İlimlerdeki çeşitliliği, ilmî dirayeti isabetli görüşleri ve himmetinin yüceliği ile selef âlimlerinin hatırası, rabbani, mürebbi âlim' ifadelerini kullanmaktadır.
Hadis, Fıkıh ve Edebiyat üstadı.
İslâmi ilimlerin hemen her birinde (Hadis, Hadis Usulü, Kuran ilimleri, Fıkıh, Fıkıh Usûlü, Akaid, Tasavvuf, Arap Dili ve Edebiyatı vs.) söz sahibi idi. Ancak onun asıl ihtisas alam "Hadis ve Hadis Usulü" idi. Eserlerinin çoğu Hadis, Hadis Usulü, Cerh ve Ta'dil, Teracim gibi hadis ilimlerinde idi. O kelimenin tam anlamıyla "Muhaddis" idi. Hem de dünyada şu anda benzeri pek az bulunan muhaddislerden biriydi. Türkiye, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır, Irak, Fas, Yemen, Pakistan ve Hindistan'da kendisinden ders ve icazet aldığı yüzü aşkın hocaları arasında Muhammed Zahid el-Kevserî, Ahmed Muhammed Şakir, Abdülvehhab Buharî, Ahmed b.Sıddık el-Gumarî, Muhammed Ragıb et-Tabbah gibi muhaddisler çoğunluktaydı.
Ancak üstad Ebu Gudde hadisle fıkhı birleştirmişti. Ahkam hadislerini şerh etmedeki mahareti bunun açık delili idi. Hem Hanefi, hem Şafii fıkhını tahsil etmişti. Fıkıh'ta hocaları arasında Ahmed Fehmi Ebu Sünne, Mustafa Ahmed ezzerka, Mahmud Şeltut, İsa el-Beyanuni, Muhammed Hıdır Huseyn, Yusuf ed-Dicvi gibi meşhur âlimler bulunuyordu. Hocası Mustafa ez-Zerka Ebu Gudde'nin Fıkıh istîdadını keşfetmiş ve onu Suriye'de Fıkıh Ansiklopedisi hazırlamakla görevlendirmişti. Tahkik ettiği eserler arasında fıkhî eserler önemli bir yer tutuyordu. O aynı zamanda değerli bir fıkıh ve fıkıh usûlü âlimi idi. Aliyyü'l-Kari (ö1.1014)'nin Fethu Babi'l-lnaye kitabı ile İmam Karafi (ö1.684)nin el-İlham kitabının tahkiki, üstadın fıkıhtaki üstün melekesini açıkça ortaya koymaktadır.
üstad Ebu Gudde (37 yıl hizmetinde bulunan seçkin talebesi Muhammed Avvame'nin ifadesiyle): Arap Dili ve Edebiyatı'nda "hüccet" (otorite) şahsiyet idi. Sarf, Nahiv; Belagat ilimlerinde mütehassıs idi. Derin ilimle edebi kabiliyeti bir arada toplaması ile bize İmam Evzai'yi hatırlatıyordu. Kelimeleri bir edîb ve şair edasıyla yerli yerinde kullanırdı. İlmi vukufiyet ve edebi inceliklerle dolu tatlı bir hitabet üslubu vardı.
Alimlere hürmetkardı Abdülfettah Ebu Gudde Hocaefendi İslâm âlimlerine karşı son derece hürmetkâr, vefakâr, sonsuz takdir ve minnet duyan bir kimse idi. Zarif ilmî tenkitler dışında âlimlere hata nisbet etmekten, âlimler hakkında basit ve aşağdayıcı ifadeler kullanmaktan son derece sakınırdı. Kendisine bir defasında İmam-ı Azam'a nisbet edilen "Dar'ı-Harbde faiz alınabilir" şeklindeki ictihad hakkındaki görüşü sorulmuştu. Bu babda imameynin kavlinin tercih edildiğini söylemiş, "Bu ictihad İmam Ebû Hanîfe rahmetullahi aleyh'in bir ecir kazandığı ictihadlardandır' şeklinde latif ve mânâlı bir ifade ile cevap vermiş, müctehidlerin hata ettiklerinde bir ecre nail olacaklan gerçeğine işaret etmişti.
çilekeş bir dava adamı Konuşmaları canlı ve dinamik idi. Selef Alimleri, İslam Davası, İslam Gençliği konulan en çok işlediği konulardı. Suriye parlamentosunda bir müddet milletvekili olarak bulunmuş, cesaretli tavırları, korkusuz konuşmaları, açıksözlülüğü, geniş ufku ve isabetli görüşleriyle tanınmıştı. İslâm dâvâsına ihlasla bağlılığı sebebiyle Baasçılar tarafından birçok ilim, fikir ve dâvâ adamıyla birlikte hapsedilmiş, Tedmür Hapishanesi'nde bir yıl tutuklu olmuştu. Hayatının büyük bir bölümünü (30 yılını) gurbet diyarında devamlı Suriye mercîleri tarafından takibat altında tutulma tedirginliği içerisinde geçirmiş, bir müddet Suriye Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın İrşad Başkanlığı'nı üstlenmişti. O Hasan el-Benna ideâlinin ihlaslı bir neferiydi.
Bütün bu çile ve sıkıntı dolu zor şartlar altında bile İslâm dâvâsına hizmeti canla başla yürütmüş, ilim adamliğı yanısıra fikir, dâvâ ve aksiyon adamı olarak yılmadan ve usanmadan çalışmıştı. üstad Ebu Gudde ilmî tarafsızlığa özen gösteren, objektif ve tutarlı ifadelerle daima gerçekleri söyleyip yazan başarılı bir akademisyen, gerçek bir ilim adamı idi. Ama kendisini sadece kitaplara veren, sadece kitaba gömülen, çevresinden ve içinde bulunduğu toplumdan habersiz yaşayan biri değildi. O dünyadaki İslâmî cemaatlerle, İslâmî hareketlerle, İslâmî çalışmalarla yakından ilgilenirdi. Türkiye Müslümanları'nın son otuz yılda yeniden İslâm davasına sahip çıkmaları onu çok sevindiriyor, Türkiye'deki İslâmî, ilmi, kültürel, siyasi ve sosyal çalışmaları gönülden destekliyordu. İslami cemaatler, cemiyetler, meşrepler ve guruplar arasında yapıcı ve birleştirici görüşleri nakleder, yıkıcı ve ihtilafı körükleyici görüşlere asla itibar etmezdi. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi'nin "Düzenli olan batıl, düzensiz olan hakka galip gelir" ifadesini sık sık tekrar eder, Müslümanlar'ın savundukları gerçeklerin müesseseleşmesi, hayata geçirilmesi ve yeniden cihan hakimiyetinin kazanılması için canla başla çalışmaları gerektiğini anlatırdı. Allah mağfiret etsin. Ve ondan raz
Kullanıcı Yorumları