Yaşam ve ölüm veya ölüm ve yaşam arasına sıkıştırılmış bir bilmecedir, hayatımız. Sızlanarak, ağlayarak, gülerek, sevişerek, çalışarak, uyuyarak çözümlemeye uğraşırız... Sonuçsuz kalındığı kabul edilmez hiç bir zaman, cevabı hazırdır herkesçe; hayat bize bahşedilmiş bir hediyedir, hayat bir sınavdır, hayat doğanın bir zorunluluğudur....
Yıllar yılı sürmüş dönüşümlü yaşam serüveninde edinilmiş bilgisel birikim çerçevesinde, insanlığın geldiği nokta itibariyle böylesine cevaplarla geçiştirilebilecek bir sorumudur, bu hayat Maalesef....
İlk günlerden itibaren başlamıştır, hayat hakkındaki sorgulamalar. Ama sadece filozoflar yapmıştır bu işi, gerisi yaşamıştır yaşayabildiği gibi.... Ve hava, su, toprak, ateş, zaman... bu gibi soruların da cevabını bulmaya çalışmak için teoriler geliştirilmiş; ve hatta o teorilerin ispatına ulaşmak için bilim dalları oluşturulmuştur....
Aslında hayata, doğaya, uzaya olan sonsuz ilgi; öğrenmek, bilmek, yapmak, yaratmak ve mutlu olmak isteyen insanın kendisini araması ile özdeştir. Bu özdeşlik, evrensel her tür madde ve ilişkisini, hatta bütünselliğini bünyesinde barındırmasından kaynaklanır.
Dolayısıyla, evrensel büyüklüğü küçücük beynimize ve bünyemize yerleştirebilme kapasitesi, algılama alanımızı sadece gördüklerimiz ve duyduklarımızla sınırlamaz, sınırlandıramaz....
Kullanıcı Yorumları