“Yemek masası yine birlik beraberlik içinde toplandı, bulaşıklar yıkandı. Mehmet'in ağzında yeni yakılmış bir sigara, İstanbul'un dar, kalabalık sokaklarını seyrediyor. Aklına pilav satmak için babasıyla gittiği o sahil şeridi geliyor. Oraya nasıl yabancı bir gözle baktıysa, aynı bakışlarla şimdi bu sokakları süzüyor. Bir anne oğluna söz geçirmeye çalışıyor, genç olanlar bu sokakları büyük aşkları için bir fırsat olarak görüp, kapalı kapılar ardındaki karakterleri o kapının ardında bırakıyor, kapının öteki tarafında asılı olan karakterlerini bürünüyorlardı. Ne kadar da sahte! Şu tebessümler, şu sözler... Gözleriyle karşıdan gelmekte olan zarif bir hanımefendiden karşılık bekliyor; fakat bu karşılığı hiçbir zaman alamıyorlardı. Mehmet, büyük aşkların sokaklarda bulunmayacağını biliyordu; aşk yeryüzünde olacak kadar küçülemezdi... O, göklerdeydi. Bulutların ardındaydı; insanoğlu ona hiçbir zaman ulaşamayacaktı! Ulaşsa, aşk olmazdı... Bir kadının dalga dalga giderek kıvrılan saç uçlarında bulabilir miydi bu aşkı emin değildi. Onun aşkı kuşların kanatları altındaydı, onun aşkı göklerdeydi, beşeri aşktan uzak, gerçek aşka yakındı. O, aşkın gerçek lezzetinin tadına bakabilme şansını yakalayan nadir insanlardan biriydi. Bu Mehmet'in hayatta sahip olduğu tek şey... Aşkına sımsıkı sarılmış, bunca senedir hiç hülyalarından eksik etmemişti. İşte gerçek bir aşk hikâyesi!”
Kullanıcı Yorumları