Kucaklarda, omuzlarda, hayvanların üstünde taşınan cesetler... çıldırmış gibi kaçışan koyunlar... Binlerce insan, çadır ve kömlerinden çıkıp, yaralı ve ölülerini karşılamaya koşuyor. çığlıklar, gırtlakların derinliğinden kopuyor. İsyankar sesler yeri göğü inletiyor. Toprak, öfkesinden çatlıyor, gök, hüzne boğuluyor. Um Emin hüznün ve acıların tümüne galip geliyor! Yüreğinin çakmaktaşı gibi katı olmasına çabalıyor! Etrafındakilere sesleniyor: 'Haydi ey halkım! Bırakın yakınmayı, ağlamayı. Yaralılarımızın yaralarını sarın! Sökün çadırlarınızı, cesetlerinizi yüklenin. Terk edelim bize yasak bu toprakları, kendi diyarımıza dönelim!“ Um Emin elbisesini yırttı, parçaladı, göğüsleri açıkta kaldı. Saçlarının örgülerini açtı, dağıttı. Tüm kadınlara çağrıda bulundu: “Ey halkımızın bağrı yanık kadınları! Tüm hüznünüzü patlatın. Yırtın elbiselerinizi. Kesin saçlarınızı. Yüzünüzü siyaha bezeyin. Bağrınızı göğsünüzü dövün. Ağıtlar yakalım canlarımıza.“ Elbiseler yırtıldı. Yüzler siyaha bezendi. Saçlar kesildi. Yakınma ve ağıtlar yükseldi. Halk, öfke ve hüznünü dile getirdikten sonra, ölülerini omuzlayıp göç kafilesiyle beraber yürüdü. Ama nereye Nereye, hangi yöne gideceklerini bilmiyorlardı. Güneyde yörelerine, topraklama dönmeleri yasaktı. Kuzeye gitmeleri yasaktı. Peki nereye gideceklerdi
(Tanıtım Yazısı'ndan)
Kullanıcı Yorumları