Kur'an-ı Kerim, yirmi iki-yirmi üç yıllık bir zaman diliminde Hz. Muhammed'e Allah tarafından vahyedilmiş bir kelamdır. Arap dilinde, “süratlı ve gizli bir şekilde bildirimde bulunmak“ anlamına gelen vahiy, terimsel olarak Allah'ın insanla iletişim kurmasını ifade eder. Bu iletişimde Allah bir dil-lisan aracılığıyla peygambere, dolayısıyla insanoğluna hitap eder. Fakat bu ilahî hitabın ilk planda peygambere nasıl iletildiği meçhulümüzdür. Diğer bir deyişle, Allah ile peygamber arasındaki vahiy iletişiminin nasıl gerçekleştiği son derece gizemlidir ve bu noktadaki sır perdesini kaldırmak pek mümkün gözükmemektedir. Bu yüzden denebilir ki Kur'an'ın Allah kelamı olduğu rasyonel düşünce, bilgi ve bilimin değil inancın konusudur. Diğer bir deyişle, bu konuda her şeyden önce iman ve imancılık konuşur; dolayısıyla biz Müslümanlar için Kur'an'ın ilahiliğini ispata gerek olmadığı gibi, bunu tartışmanın anlamı da yoktur.
Şüphesiz imanımıza göre Kur'an Allah tarafından Hz. Muhammed'in (s.a.v.) kalbine/zihnine peyderpey vahyedilmiştir. Peygamber efendimiz de kendisine vahyedilen ayetleri çevresindeki insanlara şifahen tebliğ etmiştir. Bu demektir ki Kur'an aslında yazılı değil sözlü bir metindir. Ancak Kur'an bugün elimizde yazılı bir metin olarak bulunmakta ve bu keyfiyet çoğu zaman onun bilindik anlamda bir kitap olduğu yanılgısına yol açmaktadır. Oysa Kur'an, Hz. Peygamber'in kendisi, etrafındaki müminler, müşrikler, Yahudiler ve Hıristiyan topluluklardan oluşan ilk hitap çevresinde farklı zamanlarda, farklı mekânlarda, farklı olaylar ve muhataplarla ilgili olarak peyderpey vahyedilmiştir.
(Sunuş'tan)
Kullanıcı Yorumları