Sustuğu kadar konuşur şair. Aslında suskunluğu söz eyler, dillendirir. Birilerinin dudak arasında ezdiğini, suskunun arkasına ittiğini elinden tutup teselli eder şair... Şairlerin erkekler arasından çıkmasına çoğunlukla aldırış etmeyiz. Şiirlerin çoğu erkeklerin kadınlar hatırına yazdığını biliriz de ondan belki... Peki ya kadın şairler nasıl yazar Onların ifadelerini ayna edindikleri yüzler nerede üstelik erkek suskunluğundan daha derindir, daha kırışıktır kadın suskunluğu. İçindeki hiç umulmadık söz fırtınaları saklar, hiç beklenmedik sessizlik vadileri büyütür onlar.
Neşe Yeşilova'nın Lâl'i de işte böyle bir suskunluğun bir şairenin ağzından şiir olsun diye değil, hatta kitap olsun diye de değil, kadınsı bir teslimiyetin ve suskunluğun ağır ve yumuşak örtüsünü kendi kendine kıpırdatma arzusunu kayıtları...
Yani su gibi... Hem var şiir / şair hem de yok. Hem kendini gösteriyor kıvrım kıvrım. Kendi varlığına bir serin alkış oluyor köpük köpük. Ama en çok da başkaları için kıvranıyor. Kendi varlığını başkalarının diriliğine maya ediyor, susuyor.
Kullanıcı Yorumları