Günümüz örgütlerinin sahip olabilecekleri en önemli girdi olarak çalışanları kabul edilmektedir. örgüt içindeki tüm süreç ve işleyişin en önemli parçası olan çalışanlardan, etkin iletişimin sağlanmasında, örgütsel sorun ve problemlerin tespit edilmesi ve giderilmesinde, diğer çalışanlar arasında paylaşımın adil olmasında, farklılık yaratarak yenilikçiliğin öncüsü olmada vb. birçok süreç içinde etkin ve önemli bir rol üstlenmeleri beklenmektedir. Ancak çalışanlar bazı durumlarda söz konusu bu rolü üstlenmekten kaçınır bir davranış sergileyerek örgütsel sorun ve sıkıntılı durumlarla ilgili kaygı, endişe ve görüşlerini açıkça ifade etmezler.
Bu durum ilgili yazında örgütsel sessizlik olarak karşılık bulan ve çalışanların isteyerek örgütsel sorun ve durumlara ilişkin görüş ve düşüncelerini kendine saklaması olarak tanımlanabilecek durumun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. önceleri örgüt içinde görülen çalışanların sessiz kalma davranışları olumlu olarak kabul edilmekte, örgütün bir ahenk ile uyum içinde çalıştıklarını ortaya koymakta iken günümüzde ise daha çok olumsuz bir tutum olarak algılanarak, çalışanların bilinçli olarak gösterdikleri bir tepki olarak kabul edilmektedir.
özellikle, yöneticilerinden gelebilecek tepkiler olmak üzere, sorun çıkaran bir çalışan olarak algılanma korkusu ve konuşsa dahi bir şey değişmeyeceğine dair olan inancı gibi unsurlar, çalışanların açıkça konuşmayıp sessiz kalmalarına neden olabilmektedir. çalışanların örgüt ile ilgili sorun ve durumlara ilişkin görüşlerini dile getirmemeleri sonucunda gerçekleşen örgütsel sessizlik tutumu, çalışanların kendilerini örgütten izole etmeleri, verimliliklerinin, iş tatmini ve örgüte bağlılıklarının ve motivasyonlarının azalması, duyarsızlaşma, yaratıcılığın engellenmesi vb. olumsuz sonuçları olabilir.
(önsöz'den)
Kullanıcı Yorumları