Kısaca, bu kitapta, Nâzım hakkında ne biliyorsam onlardan söz edeceğim. öncelikle söylemeliyim ki, anılarımda, düşüncelerimde hiçbir şişirmeye, abartmaya ya da eksiltmeye, yazar fantezisine yol vermeyeceğim.
Şunu da söylemeliyim ki, bu kitabı hazırlamaya başladığım günlerde Türkiye'den sevindirici bir haber aldım. Nâzım'ın sanatsal yaratıcılığının incelenmesi alanındaki çalışmalarım nedeniyle “Nâzım Hikmet Vakfı“na üye kabul edilmişim. Yaşamımda böyle birçok mutlu anlarım oldu. Sovyet döneminde aldığım fahri fermanlar, “Emektar Gazeteci“ adı, madalyalar vb. beni böylesine mutlu etmemişti. Geçmiş yıllara döndüm. Nâzım'ın adını duyduğum günü, bu büyük sanatçıyla Bakü'de ve Moskova'da görüştüğüm günleri, Nâzım'ın ansızın ölümü ile ilgili radyodan duyduğum haberi, sonra hüngür hüngür ağlayışımı anımsadım; 1972 - 1975 yılları arasında Türkiye'deki çalışmalarım, bu ülkedeki sıradan insanların onunla ilgilenmeleri, topladığım sayısız kitaplar, Nâzım'a adanmış şiirler, denemeler usuma geldi. Nâzım'ın gençlik dostu Vâlâ Nureddin gibi daha hiç kimse Nâzım hakkındaki yazısına böylesine tutarlı bir ad vermemiş: “Bu Dünyadan Nâzım Geçti“.
Evet, 2002'de Nâzım'ın 100. yaşı tamamlanacak. Ama topu topu 61 yıl yaşadı. Bu 61 yılın, bu karmaşık yaşamın 13 yılını hapishanelerde geçirdi. Kendi diliyle söylersek, büyük otellerde de yaşadı, zindanlarda da. Her zaman izlendi, Türkiye'de de, Moskova'da da. Nâzım'ın yaşamının son yılları çok acılı oldu. Kendi günahı yüzünden kendisini çok seven eşi Münevver'den ve tek çocuğu Mehmet'ten ayrı kalması, son aşkının onun yüreğini yaralaması, iki enfarktüsten sonra sağlığının bozulması, en önemlisi ise uğrunda yaşamı boyu savaştığı komünizm ülküsünün çökertilmesi şairin ölümünü hızlandırıyordu. Bu nedenle de son şiirleri ancak ölümün korkunçluğundan, gerçekleşmeyen ülkülerinden, aynı zamanda da haksızlıktan, adaletsizlikten söz ediyordu. Eserleri dünya dillerinin çoğunda yayımlanırdı, Türkçeden başka! Oyunları dünyanın birçok sahnesini geziyordu, Türk sahnesinden başka. Onu Türk vatandaşlığından da çoktan çıkarmışlardı. O zaman Nâzım yaşama sevinci dolu bir insandı. O, dar kafalı egemen çevrelere dönerek sesleniyordu:
“Ben bir ceviz ağacıyım, Gülhane Parkı'nda
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında“.
(Tanıtım Bülteninden)
Kullanıcı Yorumları