Sözleşmesel alana özgü olumsuz zarar kavramı, uzun yıllardan beri hukukçuları meşgul eden bir konu olmuştur. Zira günden güne gelişen beşeri ve ekonomik ilişkiler, gerçek ve tüzel kişileri sürekli olarak birbirleriyle sözleşmesel temasa geçmeye zorlamıştır. Ancak yapılması amaçlanan sözleşmelerin beklenen neticeye ulaşmaması; hukuk düzeninin sözleşmeler için öngörmüş olduğu geçerlilik şartlarının yerine getirilmemiş olması, bir sözleşme yapmak üzere bir araya gelen tarafların, bu nedenle uğramış oldukları kayıpların, hangi esasa göre ve kim tarafından tazmin edileceği sorununu ortaya çıkarmıştır. Haksız fiil sorumluluğu için aranan şartların gerçekleşmemesi ve taraflar arasında geçerli bir sözleşmenin bulunmaması, cevap bekleyen hukuksal problemi iyice güçleştirmiştir. Geçersiz sözleşmelerin ortaya çıkardığı zararların tazmini hususunda, Roma hukukunda ve onu takip eden Müşterek hukukta yeterli çözümlerin bulunmaması, Pandekt hukukçularını çeşitli teoriler üretmeye sevk etmiştir. Fakat bunların sadece karşılaşılan bazı sorunların çözümüne yönelik olması, geçersiz sözleşmelerin sebep olduğu zararların tazmini meselesinin bir süre daha karanlıkta kalmasına yol açmıştır...
Olumsuz zararı tazmin yükümlülüğü, Borçlar Kanunumuzun çeşitli hükümlerinde yer almaktadır. Bunlardan bir kısmı, borç ilişkisinin baştan itibaren hükümsüz olmasından, bir kısmı da, borç ilişkisinin sonradan hükümden düşmesinden kaynaklanan olumsuz zarardan sorumluluğu düzenlemektedir. Ancak olumsuz zarardan sorumluluk halleri Borçlar Kanunumuzdaki bu düzenlemelerden ibaret değildir; sözleşmenin kurulmadığı ya da geçersizlik yaptırımı ile karşı karşıya kaldığı diğer durumlarda da, culpa in contrahendo esasları uyarınca olumsuz zararı tazmin yükümlülüğün ortaya çıkması mümkündür...
(Tanıtım Yazısından)
Kullanıcı Yorumları