Ürün Özellikleri
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Bir Delinin Hatıra Defteri, Kendine Ait Bir Oda, Savaş Sanatı, Amok Koşucusu, Dönüşüm, İnsan Ne ile Yaşar, Genç Werther'in Acıları, Satranç ve Babaya Mektup gibi en popüler klasikler bir arada.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Stefan Zweig
“İyi şeyler unutulmaz, seni unutmayacağım.”
Stefan Zweig, 1920'lerde yazdığı Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nda karşılıksız bir aşkın sahibi kimliksiz bir kadının yaşadıklarını anlatır. İsimsiz bu genç kadın, kendisinden habersiz olan sevgilisine bu uzun mektupta, tanıştıkları ilk günden itibaren yaşadıklarını anlatır. Ömür boyu süren suskunluğun ve saklanmanın sabrını takdir ederken, okur olarak bu kadını tanımadığımız gibi, mektubu okuyan sevgilisi de onun hiç farkına varmamıştır. Hiçbir zaman bilinmemenin yarattığı silinmişlik hissi sayesinde derin psikolojik yönü ve insanın sevgi duygusundan hareketle en dehliz yönlerini, saplantılarını keşfedebildiğimiz bu kısa ama etkileyici eser, Zweig'ın edebi yeteneğiyle birlikte edebiyatımızda unutulmaz bir yere sahip olmuştur. Zweig yazınının başarısını bilen her okur, onun diğerlerine nazaran daha az bilinen bu eserini de hayranlıkla okuyacaktır.
Amok Koşucusu
Stefan Zweig
“Ruhu çoktan ölmüştü, geriye öldürülecek yalnızca bedeni kalmıştı.”
Yaşamına kendi son veren Zweig, hayatı boyunca intihar kavramı üzerine düşünmüştü. Amok Koşucusu'nda da hâkim kavram intihardır. Zengin ve kibirli bir kadının yardım talebini geri çeviren doktor, zamanla büyük bir pişmanlık duyarak halk arasında amok diye tabir edilen bir hastalığın pençesine düşerek koşmaya başlar. Doktorun trajik öyküsünü okurken onu anlamaya çok yakınızdır. Bu yakınlığı sağlayan kuşkusuz Zweig'ın insanı başarılı anlatımıdır. Vicdan ve akıl arasında yaşananların, intiharın ve insanın en karanlık yönlerinin ele alındığı eserde Zweig, gözlem gücünü ve insan psikolojisiyle ilgili yeteneğini gözler önüne serer. Yaşamı boyunca üzerine düşündüğü başta intihar olmak üzere insanı yakından ilgilendiren her kavramın ustalıkla işlendiği eserlerinden biridir Amok Koşucusu.
Babaya Mektup
“Sen benim için her şeyin ölçütüydün.”
Modern edebiyatın en önemli isimlerinden biri olan Franz Kafka'nın 1919 yılında Julie Wohryzek ile nişanlanması üzerine, bu nişana karşı çıkan babası Hermann Kafka'ya yazdığı bu uzun mektup ona bu olay nezdinde söyleyemediği her şeyi içeren bir tür ‘itiraf' metnidir. Baba-oğul arasındaki çatışmayı gözler önüne seren mektup aynı zamanda Kafka'nın kişiliğini aydınlatmaya yardımcı olur. Hiç gönderilmeyen ve yayımlanması amacıyla da yazılmayan bu mektup, okura Kafka'nın dünyasını açarken babasına olan hisleri eserlerindeki izleklerle birleşince daha da anlamlı hale geliyor. Dostu Max Brod sayesinde edebiyat dünyasına kazandırılan bu mektup yüzyılın en büyük itiraflarından sayılmaktadır.
Bir Delinin Hatıra Defteri
Gogol
“Hayatımız bizimle tuhaf bir oyun oynuyor.”
Gerek insanı anlamak gerek Rus toplumuna daha yakından bakabilmek için en önemli kaynaklardan biri olan Gogol, birçok edebiyatçının da ilham kaynağı olmuştur. Oyun yazarlığı da yapmış olan Gogol'ün Bir Delinin Hatıra Defteri ülkemizde de hâlâ sahnelenmektedir. Bir Delinin Hatıra Defteri'nde ve diğer öykülerinde bireysel hezeyanlarla şizofrenik düşüncelerin yansımalarını bulurken insanın iç dünyasını anlamaya daha da yaklaşırız. Palto ve Burun hikâyelerinin de bulunduğu elinizdeki kitapta, Gogol'ün edebiyata zekice yaklaşımına tanık olurken kendinize dair pek çok ayrıntı bulacaksınız.
Dönüşüm
Franz Kafka
“Biraz daha uyusam bütün bu olanlardan kurtulabilir miyim?”
Özgün ve yaratıcı diliyle edebiyat dünyasının en büyük isimlerinden biri olan Kafka'nın en tanınmış eseri Dönüşüm, ilk olarak 1915 yılında yayımlandı. Kahraman Gregor Samsa'nın bir sabah kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulmasıyla başlayan anlatı, Kafka'nın edebi başarısının doruklarda olduğu bir eseridir. Alegorik anlatımı başarılı bir şekilde kullanan Kafka, bu eserinde de yoğun bir şekilde modern insana eleştirel yaklaşım sergiler. Böceğe dönüştüğü sabahtan sonra bu dönüşümüyle hayatına yaşamaya çalışan Samsa'nın kendisinden başlayarak annesine, babasına, kız kardeşine ve tüm çevresine yabancılaşma ve başkalaşım süreci okura ne kadar ‘farklı' gelse de yaşananların ardında aslında modern çağın insanını çok yakından ilgilendiren bulgular vardır. İlgi ve hayranlıkla hâlâ okunuyor ve adından söz ediliyor olmasının altında da Kafka'nın yarattığı başarılı dil ve kurgu yatmaktadır.
Genç Werther'in Acıları
Goethe
“Nasıl oluyor da insanı mutlu eden bir şey, aynı zamanda yıkımının da nedeni olabiliyor?”
1774 yılında yayımlandığında Alman toplumunda büyük yankı uyandıran, Goethe'nin henüz yirmi beş yaşındayken yazdığı, zamanının Alman gençlerini büyük bir etki altına almış ölümsüz eseri Genç Werther'in Acıları, umutsuz bir aşka düşen genç ressam Werther'in dostu Wilhelm'e gönderdiği mektuplardan oluşur. Werther'in aşkından duyduğu ıstırap ve bunun getirdiği çaresizlik psikolojisinin anlatımı Goethe'nin yeteneği doğrultusunda oldukça etkilidir. Goethe'nin yaşanmışlığını da içeren eser, aşkı ve getirdiği acıları anlatış biçimiyle ve eleştirel tutumuyla dünya edebiyatının en önemli aşk klasiklerinden biri haline gelmiştir. Döneminde onu okuyan birçok âşığın intiharına sebep olduğu gibi bugün hâlâ okuyanları da etkilemeyi başararak zamanla edebiyat tarihinde unutulmaz bir yer edinmiştir.
İnsan Ne ile Yaşar
Tolstoy
“Önemli olan tek bir an vardır, o da 'şimdi'dir. Çünkü sadece içinde bulunduğumuz zamana sözümüz geçer.”
İnsanı çok iyi tanıdığı gibi onu eserlerine oldukça başarılı bir biçimde yansıtan dünya edebiyatının önemli ismi Tolstoy, bu kısa ama etkileyici kitapta insanların yüzyıllar boyu kendilerine sorup cevaplarını aradıkları, hatta bazen bütün bir ömür boyunca cevap bulamadıkları sorular üzerine düşünmüş ve bir filozof yaklaşımıyla onları hikâyeleştirmiştir. Birkaç öykünün oluşturduğu kitapta insanın iyiliği, kötülüğü, mütevazılık ve açgözlülük üzerine her dönem rehber olacak nitelikte bir yazınsal başarı sergilemiştir. İnsanın yaşamda ihtiyaç duyduğu, uğruna yaşadığı şey neydi? İnsana verilmemiş olan ve insanın üzerine düşünmediği, yaşam akıp giderken bulamadığı, hep eksikliğini hissettiği şeyler nelerdi? İnsan ne ile yaşardı? İnsan zihnini kurcalayan bu sorular üzerine düşünmek isteyenleri doyuma ulaştıracak bir eser İnsan Ne ile Yaşar.
Satranç
Stefan Zweig
“Bir insan kendisini ne kadar sınırlarsa o kadar yakınlaşır sonsuzluğa.”
Stefan Zweig'in ölmeden önce yazdığı son eseri olan Satranç, tesadüfen satrançla tanışan Dr. B'nin zamanla hastalıklı bir tutkuya dönen satranç sevdasını anlatır. New York'dan Buenos Aires'e giden bir gemide olaylar, satranç şampiyonu Mirko Czentovic ile Dr. B'nin satranç müsabakalarından hareketle gelişir. Zweig bu uzun öyküsünü her zaman yaptığı şekilde titiz bir insan işçisi gibi işlemiş, Avrupa'nın da içinde bulunduğu zor zamanları da düşünerek kurgulamıştır. Onun yaşama veda niteliğindeki uzun bir öyküsü olarak da değerlendirebileceğimiz Satranç; oyunun, taktiklerin, tezatların ve insan doğasının derinliklerine ışık tutarak okuyanı uzun süre düşünmeye ve etkisinde bırakmaya davet ediyor.
Kendine Ait Bir Oda
Virginia Woolf
“Kadınlar milyonlarca yıl boyunca evlerin içinde oturdu, şimdi ise bu duvarlar onların yaratıcı güçleri sayesinde delinmiştir.”
Kadın hareketinin öncü ve vazgeçilmez kitaplarından biri olan Kendine Ait Bir Oda'da Virginia Woolf, yüzyıllar boyu süregelen bir tartışmaya değiniyor: Kadınlar ve edebiyat. Erkeklerin kadınlara durmadan uyguladıkları baskının edebiyat dünyasındaki yansımalarına odaklanan kitapta Woolf, üzerine çokça düşünülecek pek çok soru soruyor ve kadınları da erkekleri de bu sorular hakkında düşünmeye davet ediyor. Neden kadınlar arasında Shakespeare gibi bir deha çıkmamıştı? Neden tarihte erkeklere denk geldiğimiz kadar kadınlara da rastlamıyorduk? Kadınlar neden özgürleşemiyordu? Cinsiyetler arasında bugün bile çözülememiş pek çok düğümün ipuçlarına ulaşılabilecek kitapta Woolf, bugün bir ilke haline gelmiş şu öğüdü veriyor: ‘‘Eğer bir kadın yazacaksa, kendisine ait bir odası ve parası olmak zorundadır.''
Savaş Sanatı
Sun Tzu
"Geçilmezle karşılaştığında değiş, sen değiştiğinde geçilmez geçilir olur."
İki bin yıl kadar önce yazılan Savaş Sanatı, dünyanın en tanınmış ve hâlâ okunacak kadar güncelliğini koruyan bir strateji kitabıdır. Savaşta nasıl davranılması gerektiğine dair kumandanlara öğütleri esas alan kitabın modern dünyada da hâlâ rağbet görüyor olmasının nedeni onun salt bir savaş kitabı olmasında değil, savaşı ve stratejik yönelimleri sanat olarak ele almasında yatar. Günümüzün iş dünyası için de kılavuz vazifesi görmesi bu yüzdendir. Hayatın her alanının mücadele meydanlarına döndüğü çağımızda Savaş Sanatı'ndan faydalanmaya uzun süre daha devam edilecektir.
Sun Tzu felsefi yaklaşımı da esas aldığı bu eserde yüzyıllar öncesinden bize sesleniyor: ‘‘Bütün savaşlarınızı kazanmak üstün mükemmellik değildir; üstün mükemmellik düşmanlarının dirayetini savaşmadan kırmaktır.''
Kullanıcı Yorumları