1957-1958 yıllarında Bağdad'da el-Medresetu'l-Mercâniyye'de Irak'lı meşhur âlim Ebu Şâkir Muhammed Fuâd el-âlûsî (1382/1962) nin huzurunda Müslim Sahih'ini okudum. Bu « Huzurda okuma - el-Kırâatu ale'şeyh - işi tamamlandığı zaman muhtevalarının mevsukiyeti bakımından Kur'an dan sonra yeryüzündeki kitapların en sağlamı ve en kıymetlisi bulunan İki Sahih'i terceme etmek fikri gönlüme düşmüştü. çünkü bu iki kitap, üçüncü hicret asrına kadarki hadis âlimlerinin en en sağlam ilmî usuller ve pek ağır sıhhat şartları ile tenkîd süzgecinden süzüle süzüle gelen ve böylece en sahih oldukları ümmetin icmâı ile de kararlaşan hadîslerin çoğunu bir araya toplamışlardır. Bunlardaki hadîslerin hepsi son Peygamber Muhammed Mustafa (SAV) ın insanlık için en doğru en iyi ve hiç eskimiyecek ta'lîmleri ve hayat düstûrlarıdır. Bu iki den birincisinin hiç olmazsa bir «Tecrid» i türkçeye terceme edilmiştir. Müslim Sahihi'in ise şimdiye kadar türkçe tercemesi neşrolunmâmıştır. Halbuki Türkler bu ölmez eserlerin tam tercemelerinden onların hâlis îman, ibâdet, ahlâk... öğreten muhtevalarından mahrum veya müstağni kalamazdı. Daha evvelki asırlarda bu sahadaki âlimlerin ve ilmî faaliyetlerin bolluğu sebebiyle belki bu ihtiyaç pek hissedilmiyordu. Son asırlarda ise bilhassa memleketimizde hadis tedrisinde bir duraklama ve gittikçe büyüyen bir boşluk meydana gelmiştir. Bunun neticesinde de müslüman Türk halkı kaynakları yerli veya yabancı bir takım murâfeler ve bid'atların zehrine ve çeşitli hurâfeci bid'atçıların tahripkâr faaliyetlerine mâruz kalmıştır. Bunları yok etmeye yegâne çâre Kur'ân-ı Kerîm ve sahih hadislere süratle dönmek, Allah'ın ve Rasûlünün ebediyyen eskimiyecek düstûrlarından bol bol yaymak ve oku tmaktır. İşte bu ihtiyaç özellikle zamanımızda had safhaya ulaşmış, artık ana hadîs kaynaklarının muhtevalarını öğretmek bir zaruret olmuştur. Esasen Kitab ve sünneti öğrenib öğretmek, kitap ve sünnet ilmini yaymak, bir çok vesilelerle bizzat Hz. Peygamber tarafından emir ve tavsiye buyurulmuştu. Allah'ın Rasûlü: «Benim sözümü işitip belleyen, sonra da onu işittiği gibi başkalarına ulaştıran kimsenin yüzünü Allah ağartsın. Zira nice kimseler var ki, yüklendikleri fıkhı kendilerinden daha fakîh olanlara ulaştırırlar» buyurmuştu (Buhari, Müslim..). Ve keza Fetih ve Veda haccı hutbelerinde: «Benim dediklerimi hâzır olanlar gaip olanlara (yani burada bulunmıyanlara ve müstakbel nesillere) tebliğ etsin,.» emrini bir kaç defa tekrarlamıştı (Buhari, ilim, liyubellığı'l-ilme'ş şâhidu'l-gâibe). İşte bu düşüncelerle terceme fikri gelişti, olgunlaştı, nihayet Hak Teâla bir vesile halkederek bu hayırlı hizmete başlamayı ben nâçiz kulu Mehmed Sofuoğlu 'na müyesser kıldı.
Kullanıcı Yorumları