Cavanşir, genç kızların peşinde koştuğu, bir yağız delikanlı; kendini ağırdan satıyor, kızlarla dalga geçiyor; telefonları kısa kesiyor, ama sakladığı bir acemiliği var. Bir gün arkadaşıyla birlikte büyüklenerek Şuşa'nın gezi parkına gezerken, otuzlu yaşlarında, güzel, alımlı bir kadına rastlıyor ve nutku tutuluyor. Yanına varacak cesareti toplasa bile, ancak “Affedersiniz,“ diyebiliyor. “Büyük Tiyatro nerede..“
Medine birçok şey anlatıyor ona; Şuşa'nın havasının Nice'le, Davos'la, İsviçre'yle karşılaştırılamayacak kadar daha “latif“ olduğunu, Şuşa'nın havasındaki temizliğin ve saflığın insanın içindeki duygular kadar değişmez bir öz taşıdığını, burada sevginin arınıp ölümsüzleştiğini. Medine bunları anlatıyor ve sonra Cavanşir'i güzelliğe çağırıyor. Her gün ona rastlamak isteyen ve birkaç kelime konuşmak için olmadık bahaneler uyduran Dürdane'ye çalım satarken, birdenbire eli ayağına dolaşan bu kibirli delikanlı ne yapsın şimdi...
Yapıtları Batı'da ve Balkan ülkelerinde de çevrilen ve “Her uzaklık, kendi yakınlığını içinde taşır,“ diyen Elçin, bir bakıma mesafeler yazarı, Bir yandan bir karakterine “Yalnızlıktan korkuyorum, her gün bana gelmelisin, sensiz geçen bir günüm olmamalı,“ dedirtirken, diğer yandan insanlar arasındaki, insan ile tuttuğu iş arasındaki, bir kuşak ile öbür kuşak arasındaki, kadın ile erkek arasındaki, en önemlisi de toplumsal statüler arasındaki mesafelerin açılış kapanışlarına eğiliyor bütün öykülerinde.
(Arka Kapak)
Bir şehir düşleyin... O şehir ki üstüne bir sis çökmüş olsun. Sonra da gönlüne bin bir kuşkunun gölgesi... Sisin ruhlara mı, yoksa şehre mi düştüğünü anlayamayacaksınız önce. Artık şehrin ışıkları buz denizinin ötesinden geliyor gibi... İşte o an bir duygu alır içinizi ve her şeyden vazgeçmeniz gerekir; çünkü her kopuşun bir başlangıç olduğunu öğrenmişsinizdir siz de. Geçersiniz; tutkularınızdan, umutlarınızdan, kendine kurduğunuz sırça saraylardan bile. O an mısralar yükselir şehrin ufuklarından : ''Sesim yetmiyor benim / ne yakına, ne uzaklara / anımsa beni / uçurumda yüksek bir sis gibi sar beni.''
çağdaş Azerbaycan Edebiyat'ının yalnızca bir yazarı değil; aynı zamanda önemli bir eleştirmeni Elçin. Edebiyat doktoru ünvanını bir kenara koyun; onun ''dil''in katmanlarında ustalıkla gezinen bir uslupçu olduğu kuşku götürmez bir gerçek. Elbette onun dilbilimci yanı bir artı olarak ekleniyor yazdıklarının hanesine. Yapıtları Balkan dillerinden tutun, batı dillerine kadar birçok dile çevrilen Elçin, yazdığı roman, öykü ve senaryolarının yanında halk hikayelerinin zenginliklerini taşımış tüm metinlerine. Zaman zaman savaşlardan arta kalan enkazı da kazmış ve orada gizli olan şiddeti, insan zihninde açtığı yaraları, kitaplarında kalıcı kılmış. Herhangi bir sıfatı olmayan sıradan insanların psikolojilerini lirik bir dille resmeden Elçin, Anar'la birlikte Azerbaycan hikayeciliğinin en önemli isimlerinden.
(Everest Yayınları Bülteni, Eylül 2000)
Kullanıcı Yorumları