Ürün Özellikleri
XV. yüzyılda daha ziyade şifahî kaynaklara dayalı menâkıbnâme ve destanlarla başlayan Osmanlı tarihçiliği, II. Murad ve II. Mehmed devirlerinde gazânâme, takvim, anonim Tevârîhi Âli Osman ve şehnâme türü eserlerle devam etmiş, ilk standart örneklerini ise II. Bayezidin saltanatı döneminde vermiştir. Gerçekten bu dönemde bir yandan geleneksel gazânâme ve anonim Osmanlı tarihleri meydana getirilirken, diğer yandan da bu padişahın şifahî emriyle ilk umumi Osmanlı tarihleri kaleme alınmıştır. Geleneksel gazânâme (gazavâtnâme) türü, Yavuz Sultan Selimin saltanatı zamanında daha ziyade Selimnâme, bunun oğlu ve halefi Kanuni Sultan Süleyman zamanında ise Süleymannâme adları altında devam ederken, Fatih döneminde Osmanlı tarihini İslâm tarihinin uzantısı olarak gören Şükrullahın yazdığı Behcetüt-tevârîh istisna tutulursa asıl büyük dünya ve genel Osmanlı tarihlerinin XVI. yüzyıl sonlarından itibaren telif edildiği söylenebilir. Yarı resmî devlet veya daha doğru bir ifadeyle süslü ve minyatürlü saray tarihçiliği olan şehnâmenüvîsliğin Fatih döneminde ortaya çıktığı, fakat asıl kalıcı ve güzel örneklerini XVI. yüzyıl sonlarından itibaren verdiği, XVII. yüzyıldan sonra ise kaybolmaya başladığı malumdur. Fakat henüz gerçek anlamda resmî devlet tarihçiliği yoktur. XVII. yüzyılın ikinci yarısında (1663-1664) IV. Mehmedin şifahî emriyle Vekyinâmesini yazmaya başlayan Abdurrahman Abdi Paşayı resmî devlet tarihçisi saymak mümkün değildir. Zira daha önce de II. Bayezid İdrîsi Bitlisî ile İbn Kemal (Kemalpaşazâde)e şifahî emirleriyle tarihler yazdırmıştı. Osmanlı Devleti tarihinde resmî devlet tarihçiliği demek olan vakanüvisliğin (aslı vekyinüvîslik) Dîvânı Hümâyun kalemlerinden biri olarak teşkili XVIII. yüzyıl başında II. Mustafanın saltanatı (1695-1703) ve Amcazâde Hüseyin Paşanın sadrazamlığı (1697-1702) zamanında olduğu kesindir. Böylece Osmanlı tarih yazıcılığında yeni bir tür ortaya çıkmış ve bazı aksaklıklarla saltanatın sonuna kadar kesintisiz devam etmiştir. Bu arada resmî olmayan (amatör) tarihçilik her dönemde varlığını sürdürmüş ve güzel örnekler vermiştir.Bizim neşrini hazırladığımız Târîhi Râşid, ilk resmî vakanüvis Naîmâ Mustafa Efendinin bıraktığı (1660) yılından başlayan ve 1722 (Çelebizâde zeyliyle birlikte 1729) yılına kadar devam eden bir dönemin tarihidir. Naîmâ Tarihi gibi, ilk Türk matbaasında 1153 yılında üç cilt, 1282 yılında da beş cilt halinde iki defa basılıp yayımlanmakla Târîhi Râşid çok okunan ve kullanılan kaynaklar arasında yer almıştır. Bizim Târîhi Râşidle ilk temasımız Defterdar Sarı Mehmed Paşanın eseri olan Zübdei Vekyiât üzerindeki doktora çalışmalarımız sırasında başlamıştı. O zaman, Râşid Mehmed Efendinin ilk baskıda birinci, ikinci baskıda ise ilk iki cildinin çok önemli bir kısmını Zübdei Vekyiâttan aldığı tespit edilmiş ve Târîhi Râşidin kaynak değeri hakkında şüpheye düşülmüştü. Zira Mehmed Râşid, Mühürdar Tarihi dışında değil Zübdeden, diğer kaynakları arasında yer alan Fındıklılı Silâhdar Mehmed Ağanın ünlü Târîhi ile bunun devamı niteliğindeki Nusretnâmesinden de söz etmiyor; sadece Yenicami ve külliyesinin inşasıyla ilgili bilgileri Abdi Paşanın yukarıda sözü edilen Vekayinâmesinden aldığını tasrih ediyordu. Resmî tarihçi (vakanüvîs) olması hasebiyle ve özellikle de dönemi olaylarını kaleme alması sebebiyle bazı olayların yorumunda çekingen davranan Râşid Mehmed Efendinin eserini şüphesiz objektif bir kaynak olarak görmek doğru olmaz. Târîhi Râşid, nâmei hümâyun, tayintevcih, azil ve kral mektupları ile bazı sefâretnâmeler gibi resmî ve yarı resmî belgeleri ihtiva etmesinin yanında, içinde bulunduğu bazı hadiseleri gözlemlerine, bazılarını da şifahî kaynaklara dayanarak vermesi bakımından değer kazanır.Osmanlı Devleti tarihinin doğru olarak anlaşılıp yazılabilmesi için temel kaynakların ilmî neşirlerinin yapılarak araştırıcıların hizmetine sunulmasının zaruret kesbettiği bilinen bir gerektir. Bu amaçla son çeyrek asırdır gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında birçok tarih kaynağının yayımlanmış olması sevindiricidir. Altı yıl kadar önce ilk Osmanlı vakanüvisi Naîmâ Mustafa Efendinin ünlü Târihi ile Sâmi, Şâkir ve Subhî tarihlerinin neşri bu yolda atılmış önemli adımlardır. Bu çalışmalar bizim de cesaretimizi arttırmış, bu iki eser arasını kapsayan Târîhi Râşidin neşri hususunda Bilim ve Sanat Vakfı tarafından yapılan teklife olumlu cevap verilmiştir. Eseri yayıma hazırlarken, ilk yazmalara dayandığı kesin olan 1153 Müteferrika tabı ile muhtemelen buna istinad eden ikinci neşri (1282) esas alınmış, fakat baskı sırasında yapılmış olan bazı hata ve eksiklikler Süleymaniye Kütüphanesi Reisülküttap ve Hekimoğlu nüshaları ile son anda elektronik kopyası elimize geçen Medine Mescidi Nebevî Kütüphanesindeki yazma ile yapılan karşılaştırmalarla izale edilmeye çalışılmıştır. Târîhi Râşidin zeyli olan ve onunla birlikte Târîhi Çelebizâde Efendi adıyla iki defa basılarak âdeta bu eserin son cildi haline gelen Küçük Çelebizâde İsmail Âsım Efendinin eseri bizim neşrimizde de yer almış ve ayrı bir cilt olmuştur. Metni tesis ederken Arapça âyet, hadîs, şiir, dua ve bazı ibareler ile Farsça kelâmı kibâr ve şiirler aslî harfleriyle yazılmış, sık geçen bitakdîrillâhi teâlâ, biavnilllahi teâlâ, inşâallahü teâlâ, alâmerâtibihim, celle şânuhû, lillâhilhamd, salât ü selâm ve benzeri ibarelerin anlamlarının verilmesinden sarfı nazar olunmuştur. Hazırlanan metinde basit bir transkripsiyon kullanılmış, esas alınan matbu metin (M), karşılaştırmalarda kullanılan Reisülküttap nüshası (R), Hekimoğlu Ali Paşa nüshası (H) ve Medine nüshası ise (Me) rumuzlarıyla belirtilmiştir. Zaman zaman da matbu Zübdei Vekyiâta müracaat edilerek bazı müşkillerin halline çalışılmıştır. Genelde kelime başı ve sonundakiler hariç aynlar (), hemzeler () ile tefrik edilmiş; gayn, kaf ve sad harflerinden sonraki uzun heceler şeklinde gösterilmiş; kelime ve ibare fazlalıkları (+), eksiklikleri için (), tarafımızdan yapılan düzeltme ve eklemeler için dipnot açıklamaları için iseişaretleri kullanılmıştır. Daha açık ve anlaşılır hale getirmek için metin gerek görüldükçe paragraflara ayrılmış; rahat anlaşılması için metne nokta, soru işareti, virgül vb. noktalama işaretleri ilave edilmiş; konuşma ve alıntıların içinde verilmesine çalışılmış; doğru okunmasında tereddüde düşülen kelimelerin asılları yazılmıştır. Eserin dil ve üslûp özellikleri mümkün mertebe korunarak, metnin yazıldığı asırdaki ifade şeklinin yansıtılmasına özen gösterilmiştir. Bu arada, Türkçe kelimelerin sonundaki olarak yazılmıştır. Zeyli ile birlikte 1153te dört; 1282de ise altı cilt halinde yayımlanan Târîhi Râşid, tarafımızdan üç cilt halinde tertip edilmiştir. Sonradan Nevşehirli İbrahim Paşanın emriyle kaleme aldığı ve ağırlıklı olarak Zübdei Vekyiâta dayanan 1071-1114/1660-1703 yılları arası olayları Müteferrika tabında ilk, 1282 tabında ise ilk iki cilttir tarafımızdan birinci cilt; daha önce Sadrazam Damad (Şehid) Ali Paşanın emriyle kaleme aldığı 1115-1134/1703-1722 yılları arası olayları ikinci cilt ve 1134-1141/1722-1729 yılları arası hadiselerinin anlatıldığı Çelebizâde İsmail Âsımın Târîhi Râşid Zeyli ise üçüncü cilt ittihaz edilmiş; dizin bu üçüncü cildin sonunda verilmiştir. Çelebizâde Zeylinin bu neşrimizde de Râşidin kuyruğu olmaktan kurtulamamasının başlıca sebebi, konu bütünlüğünü sağlamanın yanı sıra, tek dizinin verilmesi düşüncesidir.
Kullanıcı Yorumları