“Tavşan Salih'in Otobüsü”, Hasan ürel'in ‘heybesinde biriktirdiği' memleket hikâyelerinden oluşuyor. Hasan
ürel'in hikâyeleri, geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından günümüze uzanarak bize bir yakın tarih retrospektifi
sunuyor. Tavşan Salih'in otobüsünde bir çocuk masumiyeti ile başlayan yolculuk, hayatın hemen tüm
duraklarına uğruyor. Karadeniz'in değirmenlerine, derelerine, türkülerine, söyleyişlerine, oyunlarına ve hatta
körükçülerine rastlıyoruz; kendimizi büyük şehre yeni gelmiş bir gurbetçi gibi hissediyoruz; gecelerin kaç saat
olduğunu kimden sormamız gerektiğini öğreniyoruz ve insanoğlunu tüm eksiklikleri, yanlışları ve hayal
kırıklıklarıyla birlikte tekrar seviyoruz.
Kitaba adına veren “Tavşan Salih'in Otobüsü” hikâyesinden bir bölüm:
“Anlatıcının konudan konuya atladığını düşünüyorsunuz belki, ama onun yükü ağır, çok memleket hikâyesi
birikti heybesinde. Telaşı bu yüzden. Cesaretini de Don Kişot'un hikâyesini anlatırken yaptığı sapmalar için
okuyucudan anlayış bekleyen Cervantes'ten alıyor. ‘Benim derdim, kısaca bir çırpıda anlatılamaz,
anlatılmamalı; çünkü derdimin her ayrıntısı, uzun bir söyleve layıktır bence...' ”
“Salih Amca da dut ağacının altındaki evine döndü. Günlerce ağzını bıçak açmadı, Birinci sigarasından
başka sığınacak kimsesi kalmamıştı. Ne şehre indi, ne pazara. Cemaatin durumu bildiği halde, “ne oldu
senin otobüs, hâlâ tamirde mi” ya da “kaça sattın” sorularından o kadar bizar oldu ki Cumaları camiye
gitmek için bile evden dışarı çıkmak istemedi. Bir de otobüsün iyi zamanlarında edindiği transistorlu Grundig
marka radyosunda “Yurttan Sesler” dinlerdi. Hele Neriman Altındağ Tüfekçi'nin söylediği “Yine gam yükünün
kervanı geldi” türküsü çalınınca efkârı büsbütün artar, sigarasından derin nefesler çekerdi.”
Kitapta yer alan hikâyelerden, “Gelin Kayası”ndan bir bölüm:
“Ona öyle geldi ki artık bu dünyada herkes, onun toprağın altına kaynayarak yok olmasını istiyordu. Kendi
elini sürmeden şuracıkta olsaydı bu iş de Allah canını alsaydı diye düşündü ama yine de yürümeye devam
etti. Geçen yıl kaçırılan Gürcü kızı, adamların bir anlık gafletinden yararlanıp bu kayalardan kendisini atmıştı.
Acaba kendisi de mi öyle yapsaydı Ne yapacağını bilmez halde yayla yoluna çıktı. Birden aklına Ermeni
Garısı geldi, ne olursa olsun onun evine kadar yürümeliydi, ondan sonrası Allah kerim. Ama o halde
kilometrelerce yol nasıl yürünür Daha şimdiden ayaklarının dermanı kesilmişti.”
“Ermeni Garısı kapıyı açtı, kadını içeri aldı, hiçbir şey sormadan doğrudan gürgen odunlarının yandığı
ocaklığın başına götürdü. Birkaç ay önce babasının talak-i salasiye ile evden kovduğu kadın hiç de şaşırmış
görünmüyordu. Acaba ondan önce kara haber buraya ulaşmış mıydı Nedeni henüz bilinmese de bu saatte
yalnız başına karda kıyamette kadının kapıya düşmesi kovulduğuna işaretti.
Kadınlar ümmi dahi olsa birbirlerinin yüzlerini tam isabetle okurlar.”
Kullanıcı Yorumları