Şeyh Sadi, Gülistan'da şu hikayeyi anlatır:
Bir gönül eri tekkeden medreseye geldi. Tarikat ehlinin arkadaşlık ahdini bozmuş oldu. Ona “alimle abit arasında ne farkı vardı da bunlardan alim fırkasını tercih ettin“ dedim. Cevap verdi: “Abit, dalgadan kendi kilimini kurtarır. Alim ise batanı kurtarmaya çalışır.“
Şeyh Sadi bu sözleri ile aydını tarif etmiş oluyor. Buradaki alim yerine “aydın“ kelimesini de koyabiliriz. çünkü alimlerin hepsi batanı (veya vatanı) kurtarmaya çalışmaz. Kendi ülkesinin ve dünyanın sorunlarıyla ilgilenen bilgili kişilere aydın diyebiliriz.
Aydın davranışı dindarlar, laikler, sağcılar, solcular arasında yaşamaktadır. Aydın olmanın şartı, bunlardan muhakkak birisi olmak değildir.
Bu bakımdan, kendi ulus çoğunluğunun dinine kafayı takıp da, onu küçültücü yayınları hayat gayesi haline getirenler aydın sayılmaz, “bilgili snob“ sayılırlar.
Bunun karşıtı olarak da, mesela “Berlin'de duvar yıkıldı, bizim sosyalistler çuvalladı“ gibi yorumlarla sol aydınları küçülttüklerini sananlar, “bilgiç nanemolla“ sayılırlar.
Aydın, her zaman aydındır. Fosforlu saat kadranı gibi, parlamak için çevrelerinin kararmasını bekleyenler, aydın değil fosforesan beyinlerdir.
Bu kitapta, Türkiye aydınlarının macerası kısaca anlatılmıştır.
(Arka Kapak)
Kullanıcı Yorumları