Kaptan, iki kızını ve mahallenin çocuklarını sinemaya götürürdü; öperdi koklardı, kızlarına harçlıklar verirdi. Vakit hiç geçsin istemezdi; vaktin geçmesi demek özlemdi, hasretti, kaptanın burun direklerinin sızlamasıydı; çocukların aklının babada, sinemada kalması demekti... Doyamazdı gözlerine, bakıp bakıp yeniden öperdi. Kızlardan büyük olanı bilirdi ki; babası gemiyle yeniden gidecek ve kim bilir kaç ay sonra dönecekti. Bu yüzden üçüncü olan sinemayı hiç sevmezdi. çünkü sinema dönüşü baba denizlere açılırdı. Gizli gizli ağlardı, gözyaşını saklardı. üçüncü sinemanın bitişinde bilirdi ki şimdi babası denizde.
Okyanus hikâyeleri anlatırdı Kaptan. Annelerinin varlığı, evlerinin en güzel hâliydi; neşeleriydi, sevinçleriydi, hele ki Kaptan okyanustan dönmüşse eve; ev, ev değil âdeta şenlik yurduna dönerdi. "Dünyanın en güzel günü bizim evimizde yaşanır" derdi. O haftanın üçüncü sineması, ayaklarının sızım sızım sızladığını, gerisin geri gitmeye yeltendiğini fark etmişti. İşte o gün, her şeyi bile bile gitmek o sinemaya, ah! Nasıl bir hâldi Tarifi zordu! Deniz çok mu severdi kaptanları Neden uzun tutardı onları gemide, düşünmez miydi çocukları özler babalarını, diye
Kullanıcı Yorumları