Uzun birkaç yüzyıl dünya haritasının önemli bir bölümüne hükmetmiş ve beşyüz yıl boyunca, onun kalp şehri İstanbul'a sahip olmuş olan Osmanlı, bunların her ikisini, bütün tadı ve olanca bereketiyle yaşamıştır. Ama bugünün aklıyla, onun önemli bir eksiğini farkediyoruz: Hem o devlet, hem bu şehir, hiçbir bahiste tam olarak yazılmamıştır. Yazanlar da çok özet geçmiştir. Yaşanmış, ama yazılmamış bir medeniyet. Bir yüzyılı aşkın zamandır etkisi artan Batı anlayışı içinde, geçmişe artık daha bir “yerleşik hayat“ ölçüleriyle bakıyor, inceliyor ve birçok konuyu ilk defa kağıda ve kaleme geçirmeye başlıyoruz. Bugüne dek özel çabam, büyük ve renkli İstanbul'u, yazmak ve yazdırmak telaşı olmuştur. Kolay çürür, çabuk yanar tahta evler bitmeden, iyice yaşlanmış çınarlar bütün bütüne çökmeden, eskiyi bilenler, birer birer yitmeden... Bu kitabın birkaç özelliği var: önce, içindeki bahisler, uzun uzun etütler değil. Hatıra yanı ağır basan gözlemler. İkincisi, yazarın Boğaziçi'nin yabancısı olmayışı. Kitabına konu olarak aldığı yalılar, ağaçlar, kuşlar ve çiçekler gibi, kendisi de aynı masal ikliminin bir ürünü, çiçeği ve mensubu olan, bir Boğaziçi hanımefendisi. Okuyucuya sundukları da, gördüğü, tattığı ve hatırladığı her şey. Bu niteliklerinin bir toplamı olarak, isim babalığımla, size değişik ve kadri bilinmesi gereken bir şey sunuyor: Yaşadığı Boğaziçi'ni.
çelik Gülersoy-
(Arka Kapak)
Kullanıcı Yorumları