İnsânın yaratılış gerçeği, "var olan" hiçbir şeyden ilgisini kesmesine izin vermez. İnsân, her şeyin kendisiyle ve kendisinin de her şeyle ilgili olduğu bir varlıktır. Bu nedenle bir başka yaratılış gerçeği olan ölümle o gelmeden çok önce ilgi kuran tek varlık insândır. Her doğum kadar her ölüm de hayatın içindedir. ölüm, bizim dar/sınırlı algımızın sandığı gibi bir yokluk ve tükeniş değil, bir oluş ve hayat faaliyetidir. Her ölüm yeni bir doğumun başlangıcıdır veya başka bir ifâde ile ölüm, daha yüce bir doğum için atılmış adımdır.
ölüm bir yok oluş değil, bir boyut değiştirme olayıdır. Bizler her şeyden önce ölümü bir bitiş, karanlığa ve hiçliğe geçiş olarak görmek gibi bir yanılsama içerisindeyiz. Oysaki ölüm her gün farkında olmadan parça olaylar hâlinde yüzlercesini yaşadığımız bir oluşun biraz daha fark edilir şeklinden başka bir şey değildir. Hangi mekân ve zaman insânı yutup eritebilir ki yok olmaktan söz edelim çamura karışmış bir çekirdeğin bile kaybolmasına izin vermeyen bir fıtrat düzeni, özünde evrene sığmayan özlem ve aydınlıkları taşıyan insânın yutulup yok edilmesine nasıl seyirci kalır İnsân yok olmak için değil, üç boyutlu dünyâya sığmayan hasret ve arzularına yeni koşu alanları bulmak için bu dünyâdan ayrılmaktadır.
ölmek, Rûh'un beden bağından/kaydından çözülmesi/kurtulmasıdır. ölen için kaybolma yoktur ve ölmek, bir daha karanlığa düşmemektir. O halde tek başına ölüm ne korkutmalı ne de sevindirmelidir. önemli olan, bu dünyâdaki yaşantımızın öte yandaki sonuçlarıdır. Bu nedenle "ölümden değil, ölümü izleyen dönemden korkmak" daha önemlidir. üstelik bu gelişmeler olumlu da olsa olumsuz da olsa bir daha geri dönme imkânımız olmayacaktır.
Kullanıcı Yorumları