“Ben Herkül Millas'ı 1986'da tanıdım; Ankara doğumlu bir Rum idi. Atletizmde Türkiye birincisi oldu. Tip'liydi. Robert Kolej'de okumuş bir inşaat mühendisi... Dünyanın herhangi bir ülkesinde azınlık olan kişi her ülkede azınlık muamelesi görür; “anavatan“ında bile. ... Türkiye artık gayrimüslimler için yaşanabilecek yer olmaktan çıktıktan sonra Yunanistan'a göçtü. ... Herkül çok sıkıntı çekmiş bir Rum olarak, Yunanistan'a gidince birçok benzerleri gibi Yunan milliyetçisi olabilirdi... Huysuz oldu. Her şeye itiraz eden, her şeye mesafeli kalan, doğuştan muhalif, nihilist. Ama hayrettir, bu nitelikleri süblime etmeyi becerdi. Yani çok olumsuzdan kaçabilmek için çok olumluya attı kendini. Bu da onu Herkül Millas yaptı: “Varlığını Türk-Yunan varlığına (dostluğuna) armağan eden.“ Her türlü milliyetçiliğe, her türlü ırkçılığa, her türlü din ayrımcılığına ve saireye blok biçimde karşı çıkan. Farklılıklar arasında mutlaka bir uzlaşma zemini olduğuna inanan ve onu arayan. Kurbanlarından olduğu ayrımcılığı ortadan kaldırmaya çalışan. Her iki devletin ders kitaplarını röntgene koyup olumsuzlukları teşhir eden. Batı Trakya Türklerine Türkçe ders kitabı yazan. Sayınız. Yunanistan'da yaşayan Marksist kökenli bir Rum olan bir inşaat mühendisinin Mülkiye'de siyaset bilimi doktorası yaparak İslamcı Zaman gazetesinde köşe yazarı olması, kültürel olarak parçalanmış Türkiye'de parçalar arası ortak bir dil araması bunun sonuçlarından sadece biri olsa gerek. Ve bu sonucun anlamının üzerinde durmak gerek... Zaman'da çıkan yazılardan oluşan bu kitabın ciddi özellikleri var: Hem Türkiye'de hem Yunanistan'da okunacak biçimde yazılmış olması. Hiç taraf tutmadan, her iki tarafın da zülfü yârine dokunması. “Dokunulmaz“ temalara saldırması: Tarihin bizi nasıl köleleştirdiği. “öğrenilen“ ulusal/dinsel kimliklerin bizi nasıl birbirimizin gözünü oymaya götürdüğü. Bunları AB felsefesi ve ilkeleri bağlamında mutlaka aşmak gerektiği. Son bölüm, yeni Türkiye'yi tahlil açısından daha da ilginç gelebilir: Milliyetçiliği yermek yüzünden Türk ulusalcılarının kendisine ve yazdığı gazeteye yönelttiği saldırılara karşı solcuların değil İslamcıların destek vermesi olayı. Bu husus, daha düne kadar din ile milliyetçiliğin can ciğer kuzu sarması olduğu bir Türkiye'de, İslamcı hareketin ekonomik ve toplumsal gelişmeler sonucu nasıl kendi “klasik“ kalıpları dışına çıkmaya başladığına ilişkin ipuçları verebilir.“ Baskın Oran'ın bu kitaba yazdığı önsöz'den.
Kullanıcı Yorumları