Bu kitapta;
Zühd ve zahid ne demektir?
Allah'a yakın olmak için neler yapmak gerekir?
Dünya-ahiret dengesi nasıl kurulur?
Dünyanın insana bakan kaç yüzü vardır?
Peygamberimiz ve sahabenin dünya ile ilişkileri nasıldı?
Kalbin insan için taşıdığı anlam ve önem nedir?
Marifetullah yani Allah'ı bilmenin yolları ve semereleri nelerdir?
Allah sevgisini kazanmak için neler yapmalı?
gibi soruların cevaplarını okuyacak ve her şeyiyle dünyeviliğin hüküm sürdüğü günümüzde ahiret yörüngeli bir hayatın nasıl yaşanabileceğinin işaretlerini bulacaksınız.
Zühd, dünyada huzur içerisinde yaşayabilmenin sihirli formülü, mutluluk iksiri, insana insanlığını öğreten ve buna göre onun hayatını yönlendiren bir kılavuzdur. O, dünyevîleşmeye açık olarak yaratılan insanın bu büyük tehlikeye karşı koyabilmesi için kendisine verilen büyük bir kozdur. Zühd bir hayat tarzıdır ve kalbin insana ne kadar hâkim ve rehber olduğunu gösterir. O, hayatın, yaratılış gayesi etrafında örgülenebilmesi, lütfedilen manevî latîfelerin yerli yerince kullanılıp inkişaf ettirilebilmesi için olmazsa olmaz bir değerdir. Bu açıdan o, kalbin başka ve lüzumsuz işler için kullanılıp zayi edilmesinin önüne geçen bir kıymettir. Zühd, mazhar olunan nimetlerle şımarmayan, nankörleşmeyen, kaybedilen veya hiç elde edilemeyen nimetler için de üzülmeyen kalbin, bulunduğu yüksek hayat seviyesinin adıdır. Zühd, Allah bilgisine sahip bir gönlün O'ndan başka hiçbir şeye yönelmemesi, tenezzül etmemesidir. Halkın içinde Hak'la beraber olan Hak dostuna mukabil, malın mülkün içerisinde Hakk'ı unutmayan kalbin sahip olduğu duruştur zühd. Zahidlik nefisperest değil, Hakperest olarak yaşamaktır. Bu sadedde o, Allah Teâlâ'nın muradını, her zaman kendi istek ve arzularının önünde tutan mü'minin mazhar olduğu yüksek bir makamdır.
Zühd, insandaki tamah duygusunu kontrol altına alma adına verilen mücadele , nefis mekanizmasının insanı sürüklediği açgözlülük, doyma bilmezlik gibi kötü hasletlerin önünü alma çalışmasıdır.
Bu çalışmada zühd kavramını ifade ederken onun etrafında örgülendiğine inandığımız nefis, rıza, tevekkül, kurbiyet, dünya, kalb ve marifet konuları üzerinde durduk. Her birisi ayrı birer kitaba konu olabilecek genişlikteki bu mevzulara, zühd ile olan irtibatları nispetinde yer ayırdık.
Çalışmanın çerçevesi şöyle oluştu: Önce zühdle alâkalı şimdiye kadar neler söylendiğini görmeye çalıştık. Bu sadedde Türkçe ve Arapça kitaplara ulaşmaya gayret ettik. Yapılan değerli araştırmalarda konuya yaklaşımı anlamaya çalıştık. Mevzu üzerinde yoğunlaştıkça ifade etmeye çalıştığımız ve zaten “İçindekiler“ kısmında da görülen iskelet ortaya çıktı. Zühdü yaşayacak insan olduğuna göre, onun 'ben' dediği zatı ve hakikatı, yani kendisi olan nefis üzerinde durulmasına ihtiyaç hissettik. Allah'ın takdir ve hükümlerine gönülden hoşnut olmakla, zühd arasındaki sıkı münasebeti görünce rıza kavramı üzerinde durmamız gerektiğini fark ettik. Rızanın tevekkül ve teslimiyetle olan yakınlığı bizi bu konulara da kısaca değinmeye yönlendirdi.
Tabii konu zühd olunca, çok geçmeden karşımıza dünya çıktı. Ne de olsa zühd, dünyaya karşı sergilenen bir tavır idi. Bu tavrı maddî olarak anlayanlar olduğu gibi, bunu daha ziyade manevî, yani kalbe ait bir tutum olarak anlayanların çoğunluğu teşkil etmesi bizi kalb üzerinde durmaya sevk etti. Kalb, İmam Gazzâlî'nin ifadesiyle bir kab gibidir. Bir şeyin onun içine dolması için, önce içinin boşaltılması lazımdır. Bu bakış açısından hareketle, kalbden dünyaya olan meyil ve muhabbetin çıkması için onun yerine neyin geçmesi gerektiğini düşündük. Kalbin yaratılış gayesine dönük olarak işleyebilmesi için 'Allah bilgisi ' denilen marifetullah ile doldurulmasına, daha doğrusu nurlandırılması gerektiğine inandık. Bundan dolayı son bölümü bu konuya ayırdık.
Bu çalışmada, özenle mütâlaa edildiği takdirde satırlarda ve hatta satır aralarında ifade etmek istediğimiz mânâların ve kurmaya çalıştığımız mantık örgüsünün anlaşılacağını umuyoruz.
Duamız, bu mütevazı çalışmanın okuyucuların gönlünde zühd heyecanı uyarması, böyle yüksek bir ufka vesilelik yapmasıdır.
Kalbleri evirip çeviren Allah'ın, kalblerimizi rızasına tevcih etmesi ise en büyük niyazımızdır.
Mehmet Y. Şeker-
(Tanıtım Bülteninden)
Kullanıcı Yorumları